ABD ile Çin arasındaki mücadele artık yalnızca ekonomik bir rekabet değil, siyasi ve ideolojik hegemonya mücadelesine dönüşmüş geniş kapsamlı bir karşılaşmadır. ABD, küresel düzende “oyunun kurallarını ben belirlerim” ilkesini korumaya çalışırken, Çin “kurallar değişti ve biz artık yeni bir güç olarak buradayız” mesajını vermektedir. Trump yönetiminin baskı politikası kısa vadede sonuçlar üretse de Çin bu baskıya uyum sağlamış ve bazı alanlarda daha da güçlenmiştir.
Buna rağmen göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek vardır: ABD, bilgi teknolojileri, yapay zekâ, yüksek performanslı çipler ve küresel dijital altyapı alanlarında neredeyse tekel niteliğinde bir üstünlüğe sahiptir. Bu durum, ABD’nin ticari ilişkilerde yalnızca mal ve hizmetler üzerinden değil, aynı zamanda teknolojik bağımlılıklar ve bilgi akışı üzerinden de etkili olmasını sağlar.
Çin ise daha çok Afrika ve Asya’daki gelişmekte olan ülkeleri hedefleyerek, bu ülkelerin altyapılarına yatırım yapmakta ve ekonomik bağımlılık oluşturarak bir tür “yumuşak kontrol” kurmaya çalışmaktadır. ABD ise bu stratejiyi uzun vadeli planlarla değil, hızlı ve hedef odaklı ekonomik yaptırımlar ve teknolojik kısıtlamalarla dengeleyebilmektedir. Ekonomik açıdan zayıf ülkeler bile ABD’nin baskısı ve teknolojik üstünlüğü nedeniyle Pekin’den uzaklaşabilmektedir.
Modern dünyada güç, teknolojiyle ölçülmektedir — hem bilgi teknolojileri hem de askeri teknoloji alanında ABD’nin konumu neredeyse rakipsizdir. Dünya nasıl internetin gerçek bir alternatifini bulamamışsa, hiçbir ülke de ekonomik, yenilikçi ve teknolojik gücü bakımından ABD ile tam anlamıyla rekabet edememektedir.
Çin, ABD ile doğrudan çatışmaktan kaçınmaktadır; geçmişte kısmen Rusya’nın arkasına “saklanabiliyordu”, ancak bu dönem artık geride kaldı. ABD, Çin’e stratejik manevra alanı bırakmamakta, onun yükselişini ticaret kısıtlamaları, gümrük tarifeleri ve teknolojik blokajlarla yavaşlatmaktadır. Trump döneminde tek bir yurtdışı ziyaretle yaklaşık üç trilyon dolarlık ekonomik kazanç elde edilmesi, ABD ekonomisinin gücünü simgelemektedir — Çin’in ise bu ölçekte küresel kazanç yaratma kapasitesi yoktur.
Çin’in zayıflığı sadece dışarıda değil, içeride de kendini göstermektedir. Hong Kong, ülke içinde fiilen bağımsız bir ekonomik sistem gibi hareket etmekte ve Pekin için sürekli risk oluşturmaktadır. Çin, komşu ülkelerin ekonomik dinamizmini de temkinle izlemektedir. ABD ise istikrarlı bir iç sisteme ve geniş, güvenilir bir uluslararası ortaklık ağına sahiptir.
Sonuç olarak, yapısal sorunları olan ülkelerin çoğu hâlâ ABD’ye yönelmektedir; çünkü ABD onlar için hem ekonomik istikrarın hem de teknolojik geleceğin sembolüdür. Çin ise küresel sistemi yönetmeye çalışmamakta, ondan kendisini korumaya çalışmaktadır — ve işte bu durum onun en büyük stratejik zayıflığıdır.
#ABDÇinRekabeti #KüreselGüçMücadelesi #HegemonyaSavaşı #TeknolojiLiderliği #ABDÜstünlüğü #ÇinYükselişi #JeopolitikAnaliz #KüreselSistem #EkonomikGüçDengesi #DijitalÇağRekabeti #AsyaAfrikaStratejisi #TeknolojiSavaşı #ABDPolitikası #ÇinStratejisi #AbilHasanov