Bazı acılar vardır; haritalara sığmaz.
Bazı gözyaşları vardır; sınır kapılarında durdurulamaz.
Şehit acısı işte böyledir… Milliyeti, coğrafyası, dili olmaz. Doğrudan insanın yüreğine dokunur.
Murad Akman, böyle bir acının adıdır.
Daha doğduğu gün ailesi tarafından bir çöp konteynerine bırakılan, hayata yetim başlayan ama bu millete kahraman olarak veda eden bir evlat… Annesiz büyüdü ama sahipsiz kalmadı. Kimsesizdi belki, ama vatansız değildi. Yetimhanede büyüdü; paylaşmayı orada öğrendi. Orduya gitti; can vermeyi orada öğrendi.
18 yaşına geldiğinde “evi” bildiği yetimhaneden ayrılmak zorunda kaldı. Ama orayla bağını hiç koparmadı. Komando olarak görev yaparken, aldığı maaşın bir kısmını hâlâ o yetimhanede kalan çocuklara gönderdi. Çünkü o, yokluğun ne demek olduğunu biliyordu.
Her operasyona çıkmadan önce, bunun son görev olabileceğini düşünerek bir mektup yazdı. “Son mektubum” diyerek, güvendiği bir silah arkadaşına emanet etti. Ve bir operasyondan geri dönmedi…
Murad Akman şehit düştükten sonra, vasiyeti yerine getirildi. Mektup bir gazetede yayımlandı. Karşılığında alınan para ise Murad’ın isteğiyle bir yetimhaneye bağışlandı. Geride, bu milletin vicdanına bırakılmış bir mektup kaldı.

“Bu yazı bir komando askerin mektubudur.
Eğer siz bu mektubu gazetede okuyorsanız, demek ki ben artık hayatta değilim.Bir ailem olsaydı, bu mektubu onlara göndermek isterdim… ama yok.
Şu an kışladaki ranzamda yazıyorum size. Etrafımda Adana’dan, Ağrı’dan, Sivas’tan, Edirne’den, Diyarbakır’dan, Ankara’dan, Antalya’dan, İzmir’den, Urfa’dan, Trabzon’dan gelmiş; birbirini tanımayan ama birbirinin canını korumaya yemin etmiş askerler var.
Birazdan operasyona çıkacağız. Tek dileğimiz kayıpsız geri dönmek.
İnsanın ‘ölürüm’ diye mektup yazması çok zor. Ölümü düşünmek istemez insan. Ama içinde hep bir umut olur.
Askerliğim bittiğinde bu mektubu yırtıp atacaktım. Ama siz okuyorsanız, demek ki yırtamamışım. Zaten elim yazıya değil, silaha daha çok alışkın.
Bana silah tutmayı siz öğrettiniz, sizi korumak için.
Garip olan şu ki, siz bu mektubu okurken, ben neden öldüğümü bile bilmeyeceğim.
Belki mayına bastım, belki birkaç kurşunla öldüm.Ama biliyor musunuz, ben nasıl öldüm?
Her televizyonu açtığımda gördüm: siz birbirinizi öldürüyorsunuz.Müziğin sesini açtı diye komşusunu vuranlar,
gücü sadece kadına yetenler,
cebindeki on liraya göz dikip adam öldürenler,
kızına baktı diye bıçak çekenler…Peki biliyor musunuz, ben kimi korumak için öldüm?
Eti az pişti diye garsona bağıran adam; sen rahat uyu diye benim başımın üstünden kurşunlar geçti.Beni çöp kutusuna atıp giden annem…
Söyleyin, ben kim için öldüm?
Yetimhanede ve orduda öğrendim ki paylaşmak dünyanın en güzel şeyidir.
Peki size neyi paylaşmayı öğrettiler?
Sizi önce Allah’a, sonra birbirinize emanet ediyorum.
Ben sizden razı oldum, Allah da sizden razı olsun.”
Murad Akman, 1996 doğumlu.
14 Haziran 2004’te terörle mücadelede şehit oldu.
Bu mektup Türkiye’de milyonların yüreğini dağladı. Ama bir yorum vardı ki, acıyı sınırların ötesine taşıdı. Azerbaycan’ın kahraman şehidi Ziyagxan Eliyev’in annesi Müskünaz Hanım, bu mektubun altına şunları yazdı:

“Ben de şehit Ziyagxan İbrahim oğlu Eliyev’in annesiyim.
Dertli bir anne olarak bu mektup beni çok derinden sarstı, gözyaşlarımı tutamadım.Önce bu evladınızın şahsında, tüm şehitlerimizin mekânı cennet olsun.
Bu yazı; şehidine değer vermeyenlere, evladına sahip çıkmayanlara,
bir karıncayı bile yaratamazken insan canı almaya cüret edenlere,
insan olduğu hâlde adam olmayı başaramayanlara bir mesaj olsun.Rahat uyu şehit evlat…”
Bu birkaç satır, bir annenin başka bir annenin evladına yaktığı ağıttır. Azerbaycanlı bir annenin, Türkiye’nin şehidine sarılışıdır. İşte “Bir millet, iki devlet” sözü tam olarak burada anlam kazanır. Bu sadece bir slogan değil; aynı gözyaşı, aynı dua, aynı kaderdir.
Murad Akman Türkiye’nin şehididir.
Ama onun acısı Azerbaycan’ın da acısıdır.
Ziyagxan Eliyev Azerbaycan’ın şehididir.
Ama onun yası Türkiye’nin de yasıdır.
Çünkü bu coğrafyada şehitlerin dili birdir,
Bayrakların rengi birdir,
Anaların gözyaşı aynıdır.
Bir anne evladını toprağa verdiğinde, o evlat artık sadece bir ailenin değil, bütün milletin evladı olur.
Rahat uyu Murad…
Rahat uyu Ziyagxan…
Sizler artık yalnızca kendi topraklarınızın değil,
iki devletin ortak şehitlerisiniz.
Bir millet, iki devlet.
Aynı dua, aynı acı, aynı yürek.