GÜL DİKENİ
Her taşının altında bir hikâye, her köyünün dilinde bir türkü saklı olan toprak, yalnızca coğrafya değil. bir ruh, bir ses, bir destandır.
Bu toprağın adı Anadoludur!
Yaşar Kemal, işte bu ruhu, bu sesi en iyi duyan yazarlardan biridir. Onun “Üç Anadolu Efsanesi” kitabında anlattıkları, sıradan köy hikâyeleri değil; toprağın kalbinden kopup gelen destan parçalarıdır. Karakız Destanı, Alageyik ve Köroğlu’nun Meydanı… Bu üç eser, Anadolu insanının hem acısını, hem direncini, hem isyanını, hem de sevgisini dile getirir.
“Karakız”da sevda vardır, alın yazısına direnç vardır.
“Alageyik”te doğayla insan arasındaki kadim bağ anlatılır. “ “Çıktım bir geyik avına, Çekti beni bir geyik ağına” Diye türküsünü söyler Cem KARACA,
“Köroğlu”nda ise halkın adalet arayışı, zulme karşı yiğitçe başkaldırısı vardır.
Yaşar Kemal’in diliyle bu efsaneler, halkın dilinden yazıya geçmiş, ölümsüzleşmiştir. Çünkü destanlar, yalnızca söz değildir; aynı zamanda milletin vicdanıdır.
Hacı Gürhan’ın kaleminden çıkan “Ben Anadoluyum” şiiri, Anadolu insanlarının yüreklerini hem ısıtan hemde serin tutan nefestir.
Bu şiir, Anadolu’nun kendi ağzından konuştuğu bir destandır adeta. Dağlarından, ovalarından, derelerinden söz ederken aslında insanını, tarihini, acılarını ve umudunu dile getirir. “Ben Anadoluyum” derken yalnız bir coğrafya değil, binlerce yıllık bir hafıza konuşur.
Halkımızın destanlarında da, Yaşar Kemal’in eserlerinde de aynı üç damarı görürüz:
Toprak sevgisi: Destanlarda dağ, ova, ırmak kutsaldır. Yaşar Kemal’in satırlarında da doğa sadece bir fon değil, adeta yaşayan bir kahramandır.
Yiğitlik ve başkaldırı: Köroğlu, haksızlığa isyan eder. Yaşar Kemal’in kahramanları da zalime başkaldırır, adalet arar.
Aşk ve hüzün: Battal Gazi’nin sevdası, Kara Kız’ın hikâyesi, Ala Geyik’in masalı…
Hepsi Anadolu insanının derin duygularını taşır.
Bu yüzden halkımız, Yaşar Kemal’i okurken kendini bulur. Çünkü onun romanları ve destansı anlatımı, Dede Korkut’un dilini, Köroğlu’nun türküsünü, Battal Gazi’nin menkıbesini andırır.
Unutmamak gerekir ki Anadolu’nun destanlaşmasında yalnızca yiğit gaziler değil, Alperenler ve Dervişler de vardır. Seyyid Battal Gazi’nin kılıcı kadar, Hacı Bektaş-ı Veli’nin nefesi; Danişmend Gazi’nin mücadelesi kadar, Yunus Emre’nin dili; Alp-Erenlerin cesareti ve feraseti kadar, Ahmed Yesevî’nin hikmeti bu toprakların yoğrulmasında pay sahibidir.
Ve Sarı Saltuk…
XIII. yüzyılda yalnızca Anadolu’nun değil, Balkanların da destan kahramanı oldu. O, Bektaşi geleneğiyle halkın gönlüne giren bir Alperendir. Sarı Saltuk’un menkıbeleri, sadece kahramanlık hikâyeleri değil; İslam’ın Anadolu’da sevgi, hoşgörü ve insanî değerlerle benimsenmesinin göstergesidir. Balkanlara giden Türk dervişleri, yalnızca yeni topraklar açmadılar; gönüllerde yeni destanlar yazdılar.
Anadolu’nun destanı yalnızca Türk’ün kahramanlıklarıyla değil, bu topraklarda birlikte yaşadığı farklı halkların türküsüyle de zenginleşmiştir.
Ermeni’nin “Sarı Gelin”i, Kürt’ün Dengbeji, Türkmenin ağıdı, Rum’un Ezgisi…
Hepsi aynı toprakta birleşmiş, Anadolu’nun ortak hafızasını kurmuştur. Türk’ün hoşgörüsü ve birleştirici ruhu da başlı başına bir destandır.
Bugün Anadolu’nun köylerinde hâlâ anlatılan efsaneler, türküleşmiş hikâyeler ve halk masalları bize,
“Bir millet, destanları kadar güçlüdür” sözünü ve öğretimini hatırlatıyor. Bizim görevimiz bu destanları unutturmamak, yeni nesillere aktarmaktır. Çünkü destanlarını unutan bir millet, köksüz bir ağaca benzer.
Yaşar Kemal’in kalemiyle ölümsüzleşen Anadolu efsaneleri, Sarı Saltuk’un Balkanlara taşıdığı nefes, Alperenlerin manevi ışığı ve Türk’ün hoşgörüyle yoğurduğu ortak kültür bize bu gerçeği bir kez daha hatırlatır:
Biz Anadoluyuz.
Acısıyla, sevinciyle, türküsüyle, destanıyla, büyük bir milletiz.
HOŞÇA KALINIZ
#Feyzullah TURAN
#Barınajans #Barınajans #Hasan Barın #Kadın #Para Politikası Kurulu #Can Holding'e #Orkun Ayhan #Kameni #Özcan Ergün #Show TV #Habertürk #Naci Görür #NATO #İran #Netanyahu