
Urmu Gölü’nün kurutulması, çevresel bir “doğal afet” olarak yorumlanmaktan çok uzak, planlı ve uzun vadeli bir mühendislik-politika kompleksinin sonucudur. Bu süreç, 2000’li yıllardan itibaren İran’ın iç su havzaları üzerinde yürüttüğü yeniden yönlendirme projeleri, Orta İran’daki kentleşme ihtiyacına yönelik baraj inşaatları ve entegre su transfer hatları ile doğrudan bağlantılıdır. Bu projeler sonucunda yalnızca son 20 yıl içerisinde Urmu Gölü’nün su hacminin %95’ından fazlası kaybolmuş, bölgesel mikroklima ciddi şekilde bozulmuş ve toprakta tuzlanma oranı %34’e kadar yükselmiştir.
Ekolojik açıdan bakıldığında bu durum hem bir eko-sistem çöküşü hem de bilimsel literatürde “zorunlu sosyo-ekolojik göç” olarak tanımlanan bir süreci tetiklemektedir. Dünya Bankası ve UNEP verilerine göre yalnızca 2013–2023 yılları arasında Urmu Gölü havzasında yaşayan nüfusun yaklaşık %16’sı (yaklaşık 550.000 kişi) göç etmek zorunda kalmıştır.

Bu bağlamda, 15 Ağustos 2025 tarihinde Tebriz’de 4 çevre aktivistinin – Dr. #ZeynalabdinŞikarlu ve üç kadın arkadaşının – tutuklanması, salt bireysel bir yargı süreci değil; ekolojik yaşama hakkını savunanların sistematik bir biçimde kriminalize edilmesinin devamıdır. Söz konusu aktivistler hiçbir şiddet eyleminde bulunmamış, yalnızca halk sağlığına ve ekosistem dengesine ilişkin bilimsel kaygılarını paylaşmak üzere Azerbaycan-ı Şerqi Valiliği ile görüşme talep etmişlerdir. Ancak bu girişim, “güvenlik tehdidi” olarak nitelendirilmiş ve hepsine Tebriz Tabatabai Adliyesi 15. Şube tarafından 3’er günlük geçici gözaltı kararı verilmiştir.
Bu tutuklamalar, çevreci faaliyetlerin neden salt çevre meselesi olarak görülmediğinin somut göstergesidir. Çünkü Urmu Gölü’nün kuruması yalnızca suyun çekilmesi değil; aynı zamanda Güney Azerbaycan Türk toplumunun demografik yapısının zayıflatılmasıyla sonuçlanan çok katmanlı bir politik sürecin parçasıdır. Bir başka ifadeyle sorun “ekolojik” olduğu kadar “jeopolitik”tir.

Uluslararası örnekler (Aral Gölü vb.) göstermektedir ki; geniş kapasiteli iç su sistemlerindeki gerilemeler, yalnızca biyolojik çeşitliliği değildir, aynı zamanda toplumların tarihsel aidiyetlerini de hedef alan sonuçlar doğurur. #UrmuGölü örneğinde de aynı mekanizma çalışmaktadır: kuruyan göl üzerinden oluşan tuz fırtınaları sağlık sorunlarına yol açmakta, tarım alanlarını verimsiz hale getirmekte ve bölgeyi yaşanamaz bir hale getirerek halkı zorunlu göçe itmektedir.

Dolayısıyla bugün tutuklanan dört aktivist yalnızca çevreyi değil, aynı zamanda uzun yıllardır sistematik şekilde marjinalize edilen bir halkın gelecek hakkını savundukları için hedef alınmışlardır. Bu nedenle bilimsel ve uluslararası çevre kuruluşlarının konuya ilişkin acil bir “bağımsız ekolojik inceleme” çağrısı yapmaları; UNESCO ve IUCN gibi kurumların ise bölgesel tahribatın geri döndürülemez hale geldiğini açıklayan güncel raporlar yayımlamaları gerekmektedir.
Urmu Gölü artık yalnızca Güney Azerbaycan’ın değil, bütün bölgede sürdürülebilir yaşamın testi haline gelmiştir. Sessizlik bu testi kaybetmek anlamına gelecektir.
#دکتر_زینالعابدین_شکارلو
#اورمو_گؤلو
#Barinajans #Barınajans #Hasan Barın #FBvSLB #Kerem #Kaymakamımız Sn #Şampiyonlar Ligi #Üsküdar #Çocuğu #Bebeği #Kerem #HakemeGitme #ErdoğanAffı Bekliyoruz #Manyel Akanji #Erhan Afyoncu #Siyonizm Terördür #İdam #Hepimizİçin Adalet #Larkin #Rabiot #StajyerÇırağa TamSigorta #Kubilay #Hissetmedim
Evet 244 Kişi
Hayır 8 Kişi