Geçtiğimiz günlerde, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapılan telefon görüşmesi dünya siyasetinin merkezine oturdu. Bu görüşmeler, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi olarak yorumlandı ve Putin’in “mağlup lider”den “zafer kazanmış lider”e dönüşümü tartışılmaya başlandı. Ancak, bu gelişmelerin Azerbaycan’a nasıl yansıyacağına dair birçok soru işareti de gündeme geldi.
Benim görüşüm, Trump’ın dış politikadaki hamlelerinin, kişisel imajını yönetmeye yönelik stratejik adımlar olduğudur. ABD Başkanı, Rusya-Ukrayna savaşını durdurma misyonunu üstlenerek kendini barış elçisi olarak tanıtmaya çalışıyor. Ancak, unutulmaması gereken bir gerçek var: ABD dış politikasında atılan her adım, başkanın şahsi iradesinden bağımsız olarak Pentagon ve istihbarat kurumlarıyla yapılan istişareler sonucu şekillenir. Trump, her ne kadar bu sürecin bir parçası gibi görünse de, asıl kararlar ve adımlar Pentagon ve ABD’ye bağlı diğer özel servisler tarafından atılmaktadır.
Trump’ın Ukrayna-Rusya savaşını sonlandırmak adına gerçekleştireceği görüşmelerin sonuç vereceğine dair herhangi bir umut taşımıyorum. 2017-2021 yıllarında, Trump yönetiminde benzer görüşmeler yapılmış ve Rusya ile Ukrayna liderleri defalarca bir araya gelmişti. Ancak bu görüşmelerin hiçbir somut sonuç doğurmadığı ortada. Bugün geldiğimiz noktada, Putin’in hızlı bir şekilde barış anlaşması imzalayacağını düşünmüyorum. Geçici bir ateşkes veya bir başka belge imzalanabilir, ancak Ukrayna, asla işgal altındaki topraklarının Rusya’ya ait kalmasını kabul etmeyecektir. Rusya’nın da bu topraklar üzerinde egemenlik kurma konusunda ısrarcı olacağı açıktır.
Rusya, bir zamanlar küresel arenada meydan okuyan bir ülkeydi. Ancak bugün, Batı tarafından uygulanan ekonomik ve siyasi baskılarla köşeye sıkıştırılmış durumda. Bu durumu tersine çevirmek ve eski gücünü geri kazanmak için fırsat bulması oldukça zor. ABD’nin yönettiği güçler, Rusya’nın toparlanmasına ve eski gücünü yeniden kazanmasına izin vermeyecek. Bir miktar nefes aldırılabilir belki, ancak bu süreç Rusya’ya herhangi bir somut fayda sağlamayacaktır.
Azerbaycan’ın durumu ise ayrı bir önem taşıyor. Rusya, Azerbaycan’ın taleplerini yerine getirmekte zorlanıyor. Bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine neden olmuş durumda. Ancak, Rusya’nın Azerbaycan’ı kaybetmek istemediği de bir gerçek. Azerbaycan, hem bölgesel çıkarlarını savunmak hem de büyük güçlerle olan ilişkilerinde dengeyi sağlamak zorunda kalacak. Bu bağlamda, Putin’in Azerbaycan’la ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. Azerbaycan’ı kaybetmek, Rusya için çok büyük bir kayıp olacaktır.
Trump ve Putin arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, Azerbaycan için ne olumlu ne de olumsuz bir sonuç doğuruyor. Ancak, Türkiye’nin bu denklemdeki rolü büyük bir önem taşıyor. Türkiye, hem Azerbaycan hem de bölgedeki diğer ülkeler için kritik bir aktör olmaya devam ediyor. Bu gelişmeler, Türkiye’nin dış politikasına ve bölgesel stratejilerine de etki edecektir.
Sonuç olarak, ABD-Rusya ilişkilerindeki normalleşme, dünya siyaseti açısından önemli bir adım olsa da, Azerbaycan için bu sürecin somut bir değişiklik vaat etmediği kanaatindeyim. Bölgesel dengeyi korumak ve güçlü devletlerin etkisinde kalmadan bağımsız bir dış politika izlemek, Azerbaycan’ın önümüzdeki dönemde atacağı adımlarda belirleyici olacaktır.
#deprem #yazık #Lazkiye #Colani #Esad #SiyahKalp #Prof. Dr. Engin ARIK#Enerji #FBvRFC #Tadic #Mourinho #Talisca #YisifTekinistifa #Ali Rıza Aldık #AdnanSuphanoğlu #İran