Tarihçi değilim, ama tarihi severim.
Özellikle Türk tarihini öğrenmeye büyük ilgi duyarım ve fırsat buldukça bu konuda okumalar yaparım. Beni tarihimizi daha derinlemesine araştırmaya sevk eden çok ilginç bir durum var:
Yaklaşık 200 yıldır dünya ve bölge tarihini yazan tarihçilerin büyük kısmı, Aryan (Hint-Avrupa) kökenlidir. Hangi bölgeyi anlatırlarsa anlatsınlar, Türklerin o topraklara "sonradan gelmiş" olduğunu ısrarla yazarlar. Bu, artık onlar için bir tür kurumsal savunma refleksine dönüşmüştür.
Önce İran ve Kafkasya’dan başlayalım.
İran platosuna İranî halkların M.Ö. 800’lü yıllarda geldiği tarihî kaynaklarla sabittir. Bu bilgi, Asur Kralı II. Nabukadnezar’ın (Nebukadnezar) kitabelerinde açıkça yazılıdır.
İlk gelenler Hindistan’dan toplu şekilde göç eden çobanlardı; koyunlarını otlatmak amacıyla geldiler, zamanla çoğaldılar ve yerleştiler. Devleti savaşarak değil, zamanla kurdular.
Bir Med kralının kızını alan Persli bir soylu, daha sonra gücü ele geçirerek Ahameniş Krallığı’nı kurmuştur. Bu olay, klasik Pers siyasetine örnektir: sinsi ve arkadan hançerleyerek ilerlemek…
İranî halklar ilk başta Zagros Dağları’nın eteklerine yerleşmişti.
Persler İran’a geldiğinde ise İran platosunda, Kafkasya’da ve Karadeniz’in hem kuzey hem güney hem de batı kıyılarında İskit (Saka) Türklerinin ve Kimmerlerin hâkim olduğu tarihî bir gerçektir. Bu gerçek, kimsenin inkâr edemeyeceği kadar nettir.
Ancak Kafkasya hakkında yazan tarihçilerin çoğu da yine Türklerin "sonradan gelme" olduğunu iddia eder.
Bugün Kuzey Kafkasya’da onlarca farklı dil konuşan halklar yaşamaktadır. Aryan tarihçiler, bu halkları "yerli", Türkleri ise "yabancı" ilan eder. Bu mantık dışı bir yaklaşımdır.
Küçücük bir coğrafyada böylesine farklı dillerin "yerli" olarak oluştuğuna ancak bilgisiz insanlar inanabilir.
Kimse açıkça söylemek istemiyor ama İran ve Kafkasya'da hâkim olan İskit Türklerinin koruması altında yaşamak için Sümer, Urartu, Med, Asur gibi halklar o bölgelere göç etmiştir.
Bugün Urartu dilinin Çeçen diline yakın olduğuna dair bilimsel tezler bile ortaya konmaktadır.
Gelelim Anadolu’ya...
Sümerler ve Mezopotamya’nın ilk medeniyeti olan Sümer Devleti’nin bir Türk devleti olduğu, bazı çevrelerce inkâr edilse de bu, göz ardı edilemeyecek bir gerçektir.
Nasıl olur da Altay bölgesinde konuşulan Türk dilleriyle Sümer dilinde 900’e yakın ortak kelime bulunabilir?
Üstelik yine Aryan kökenli tarihçiler Türklerin bölgeye ancak M.Ö. 800’lü yıllarda geldiğini yazıyor.
Oysa Sümer uygarlığının tarihi 5500 yıl öncesine dayanıyor!
Hakkâri’de bulunan balbalları nasıl açıklıyorlar?
İstanbul’da ortaya çıkarılan kurban mezarı hakkında ne söylüyorlar?
Aydın’da bir mezarda bulunan 10 bin yıllık iskeletin DNA’sının, günümüzde aynı bölgede yaşayan Türklerle birebir uyuştuğu gerçeğine ne diyorlar acaba?
İngiliz tarihçilerin bizzat kendi ifadeleriyle, M.Ö. 5000’lerde İngiltere’ye mavi gözlü, sarı saçlı bir ırk yerleşmiştir ve bu ırk tarımı ve medeniyeti beraberinde getirmiştir.
Mavi gözlü ve sarışın insan tipi, dünyada yalnızca bir ırka özgüdür: Türk ırkı.
Almanya’da bulunan 10 bin yıllık bir kurgandaki iskeletlerin Anadolu’dan göç eden insanlara ait olduğu kanıtlanmıştır.
Avrupa’ya tarım ve medeniyeti getirenlerin, Anadolu’dan giden bu insanlar olduğu bilimsel olarak ispat edilmiştir.
Germen halklarının kökeninin Türk olduğu da artık birçok kaynakta açıkça dile getirilmektedir.
Saymakla bitmez…
Ancak bütün bu gerçekleri dünyaya ispatlayacak, yürekli, bilimsel donanıma sahip "Bozkurt yürekli" tarihçilere ihtiyacımız var.
Aksi takdirde Aryan tarihçilerin yüz yıllardır yazdığı gibi, yüksek bir medeniyete sahip Türkleri barbar, göçebe ve hep sonradan gelen bir halk olarak göstermeye devam edecekler.
Ve ne yazık ki, bizim okullarımızda da çocuklarımıza bu yanlış tarih okutulmaktadır…
#Barinajans #Recep Tayyip Erdoğan #Bill Gates #Free Palestine # #KeremAktürkoğlu #Cuseta #Kırmızı #EnverPaşa #İşçiyeKepçeyleMemuraKaşıkla #Bülent Korkmaz #Yunus #MertGünok #Sakın
Evet 262 Kişi
Hayır 8 Kişi