Suriye’de yıllardır süren savaş, sadece yerel güçlerin değil, bölgesel ve küresel aktörlerin de sahada etkin olduğu bir çatışma alanı yarattı. Bugün Suriye hükümeti, hem uluslararası alanda tanınmak hem de içeride reformlar yapmak için mücadele ederken, İran ve İsrail gibi bölgesel güçler bu süreci kendi çıkarlarına göre şekillendirmek istiyor.

Özellikle İran ve İsrail’in istihbarat faaliyetleri, Suriye’de silahlı grupların yeniden organize olmasına zemin hazırlıyor. Ellerinde silah, özgürlük mücadelesi verdiklerini iddia eden bazı gruplar, aslında Suriye’nin istikrara kavuşmasını engelleyen unsurlar hâline gelmiş durumda. PKK, YPG ve diğer terör örgütleri yeniden harekete geçerken, bu kez sahneye yeni bir aktör sürülüyor: “Tırnak Arası Alevi” örgütü.

Bu örgütün isminin özellikle seçildiğini anlamak için biraz derine inmek gerekiyor. Alevilik, İslam içinde Ali’ye bağlılığı esas alan bir inanç sistemidir ve tarih boyunca Azerbaycan ile yakın bağları olan bir topluluktur. Ancak Suriye’de ortaya çıkan bu yeni yapı, Alevilik ile hiçbir ilgisi olmayan, aksine uzun yıllar Ermenistan’a destek vermiş bir oluşumdur. 2020 Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’a karşı savaşan bazı İran destekli grupların şimdi Suriye sahasında faaliyet göstermesi, bu bağlantının açık bir göstergesidir.

Daha da dikkat çekici olan ise, İran ve İsrail’in bu süreçte perde arkasında iş birliği yapıyor olmasıdır. Kamuoyu önünde birbirlerine düşman gibi görünseler de, sahada zaman zaman ortak çıkarlar doğrultusunda hareket ettiklerini görmek mümkün. Sosyal medyada da bunun yansımalarını gözlemleyebiliriz. Dün Filistin meselesinde İsrail’i savunan gruplar, Filistin’in Ermenistan’ın "yanında durduğunu" bahane ederek bugün Karabağ Savaşı'nın ilk gününden itibaren Ermenistan’a destek veren Esad rejimi ve İran’ın yanında saf tutmaktadır. Oysa Esad milisleri, özellikle "Alevi" kimliğiyle topluma sunulan El Nusra terör örgütü, Karabağ’da Ermeniler tarafından Azerbaycan’a karşı savaşmıştır.

Sosyal medyada "Türkçü" kimliği takınıp din düşmanlığı yapan bazı hesapların, "İslam ülkesi" olduğunu iddia eden İran ve Esad’ı açıkça savunduğunu görmek mümkündür. Demek ki bu kesimlerin derdi ne dinmiş ne de Arap dünyasıyla ilgiliymiş. Türkmen katliamları yapmış, "Halep Kasabı" olarak tanınan ve birkaç yıl önce bir suikast sonucu öldürülen Kasım Süleymani ile halkının katili Esad’ın geride bıraktığı terör örgütlerini savunmaktadırlar.

Bu noktada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, bölgede sahte kimlikler altında faaliyet gösteren bu tür örgütlerin istikrarı daha da bozma potansiyelidir. Azerbaycan, Ermeni terör örgütüne karşı nasıl mücadele ettiyse; Türkiye, PKK ve diğer terör unsurlarına karşı nasıl savaşıyorsa; ABD okyanusun ötesinden gelip zamanında kendi şekillendirdiği IŞİD, Taliban ve El Kaide’ye karşı nasıl mücadele ettiyse; Rusya, sınırlarında yabancı güçler görmek istemediği bahanesiyle Ukrayna’ya nasıl saldırdıysa, Suriye hükümeti de İran, İsrail ve farklı ülkelerin silahlandırdığı terör örgütlerine karşı kendi toprakları içinde benzer bir mücadele verme hakkına sahiptir.

Ancak uluslararası medya, özellikle İsrail ve İran’ın etkisinde olan yayın organları, bu gerçeği manipüle etmekte ve kamuoyunu yanlış yönlendirmektedir. Bölgedeki gelişmeleri doğru okumak ve büyük resme bakmak her zamankinden daha önemlidir.

#GazaisDying #KitaplarımızaDokunma #Gazze Ölüyor #Nigar Ögeday #Lamina Yamal #Suriye'de  #Diyetisyen #AfsızBayramOlmaz #KademeyeAsrınMobingi   #CBobeziteİçinDytAta #Ukrayna #Fransa #İran #İsrail #TerörÖrgütü