Yıl 1364…
Osmanlı’nın kuruluş dönemleri.
Balkanlar’daki Osmanlı ilerleyişini durdurmak isteyen Avrupa devletleri 60.000 kişilik bir ordu oluşturur. Strateji bellidir: Osmanlı ordusunun üzerine gidilecek, Osmanlı yenilerek Balkanlardaki ilerleyişi durdurulacaktır. Her şey bu kadar basit görünür. Masa üstünde bile hazırlanmamış, sanal bir strateji…
İyi de;
Asker gönderiyorsanız bu, iki kilo domates, bir kilo patates göndermek değildir.
Peki askeri strateji var mı?
Bunu da savaşın seyriyle ilgili yazacaklarımdan siz karar verin.
Ezici güçlerine güvenen haçlılar, pikniğe gider gibi oynaya zıplaya Meriç yakınlarına gelirler. Üzerine gelen Haçlı ordusunun ilerleyişini yavaşlatma emri alan Lala Şahin Paşa, Hacı İlbey’e 12.000 civarında akıncı birliğini vererek takviye gelene kadar Haçlı ordusunun Meriç’i geçişini durdurma görevi verir.
Gücüne güvenip düşmanı önemsemeden gündüz yürüyen, akşam da sabaha kadar içip eğlenen Haçlı ordusunun bu durumunu haber alan Hacı İlbey, gece yarısı askerlerinin her birine iki meşale verdirir. Askerlerini beklemedikleri yönden, bataklıktan dolaştırarak meşaleleri yakıp saldırmalarını emreder.
Hiç beklemedikleri yerden saldırıya uğrayan, üstelik ellerindeki birden fazla meşalenin ışığını görünce karşılarındaki birliği koskoca Osmanlı ordusu zanneden, neredeyse tamamı sarhoş hâldeki Haçlı askeri paniğe kapılır. Meriç Nehri’ne doğru kaçmaya başlarlar. Kimisi kendi arkadaşını Osmanlı askeri sanıp kılıçtan geçirir, kimisi bataklıkta, kimisi de Meriç’in soğuk sularında boğulur.
Bazı tarihçilere göre Osmanlı ordusu savaş meydanının bir ucundan girip diğer ucundan çıkmasına rağmen, panik hâlindeki Haçlı askerleri hava aydınlanıncaya kadar birbirlerini Osmanlı zannedip savaşmaya devam etmiş ve kendi kendilerini kırmışlardır.
Tarihe ise, kendinden beş kat küçük olan bir birliğe yenilen ordunun trajikomik akıbeti yazılır.
Savaşın adı: Sırpsındığı Savaşı.
Savaşın yaşanmamasına rağmen “savaş” diye anılan, çok kısa süren, büyük getirileri olan ama en az zahmetle kazanılan; günümüzdeki yaşantılara bile yön verici dersler içeren garip bir savaştır.
İki ordunun açısından da bakın;
Alın size strateji ve planlama!
Bu anlattığım yaşanmış olay askeri stratejiktir.
Tarih boyunca bunun gibi birçok olay vardır.
İnsanların bireysel stratejik başarı ya da başarısızlıklarıyla ilgili de birçok örnek verilebilir.
Buyurun bir tanesi:
Yıl 1912, yer Paris.
Terzi Reicheld… İşlerinin azlığından mı, işinde doyuma ulaşıp rahat batması sendromundan mı, farklı şeyler denemek isteğinden mi ya da kısa sürede meşhur olmak istemesinden mi bilinmez; uçuk bir fikirle paraşüt elbise yapmaya karar verir.
Bu akla gelen fikri ben şöyle adlandırıyorum:
“Ecelinin en yakın zamanını merak eden, tuvaleti gelmiş köpeğin; cemaati bol olan caminin avlusunu ihtiyaç için kullanma isteği sendromu.”
Bilimde böyle bir sendrom var mı diye sormayın; ben yazıyorsam mutlaka vardır.
Uzun uğraşlar sonunda yüksekten atlandığında paraşüt gibi açılacak bir elbise yaptığını düşünür. Üstelik buna o kadar güvenmektedir ki, uygulamayı halkın görmesi için yer ve tarih vererek davette bulunur. Temaşa yeri bellidir: Atladıktan sonra gururla kalabalığı selamlayacağı 187 metrelik Eyfel Kulesi.
Strateji şudur:
Kuleye çıkacak, atlayacak, elbise paraşüt gibi açılacak ve kalabalığın hayranlık dolu bakışları arasında yumuşak bir iniş yapacaktır.
Beklenen gün gelir. Hatırı sayılır kalabalık toplanmıştır. Herkesin gözü tepede; şapkası olanlar bir eliyle yukarı bakarken diğer eliyle şapkalarını tutmaktadır.
Reicheld, savaş kazanacak komutan edasıyla rahatça atlayacağı yere ilerler. Biraz sonra yere çakılıp öleceğini fark eden seyircilerin endişesini gidermek istercesine şu cümleyi kurar:
“Biraz sonra yanınızdayım!”
Ve atlar…
Atlayış, Reicheld’ın planladığından çok daha kısa sürer.
Temaşacılar sonucu görmek için fazla beklemez.
Sonuç mu?
Reicheld gerçekten az sonra seyircilerin yanındadır.
Bu birinci sonuç.
Amacı ünlü olmaksa bunu da başarmıştır. Hâlâ bir köşe yazısında adı geçmektedir.
Bu da ikinci sonuç.
Üçüncü sonuç ise acıdır:
Seyirciler yaşadıkları şokla evlerine dönerken, Reicheld’in cansız bedeni bir torbaya konup morga götürülür.
Tarihin tozlu sayfalarına geçen bir garip hadise daha…
Peki strateji hatası size göre nerede başlıyor?
Bence tamamen teknik sebeplerle paraşüte dönüşemeyen elbisenin imalatında.
Peki uygulama aşamasında ne kadar doğru davransa da bu hatayı düzeltmesi mümkün müydü?
Atladıktan sonra işlerin ters gittiğini anlayınca, evrim geçirip kuş olmadığı; yerçekimi kanununu değiştiremediği sürece hayır.
Belki —çok küçük bir ihtimalle— havada evrim geçirip kuş olabilseydi ya da yerçekimini değiştirebilseydi sonuç farklı olabilirdi.
Her iki olayda da görüyoruz ki strateji ve planlama yanlışsa; uygulamada neyi ne kadar doğru yaparsanız yapın, akıbet değişmez!
Son söz:
Planlama ve stratejisi doğru yapılmış olaylar; kontrolü sizde olan yayda gerilmiş bir ok gibidir.
Ok yaydan çıktıktan sonra onu yönlendirme şansınız yoktur.
Ve ne gariptir ki stratejisi ve planlaması iyi yapılmadan atılan okun dönüp dolaşıp tam alnınıza saplanmak gibi bir huyu vardır.
Hayatımızın her döneminde strateji ve planlamanızı doğru yapmanız dileğiyle…
Sağlıkla, saygıyla, huzurla kalın.
Hasan BARIN
Tarihçi Araştırmacı Gazeteci
#Hasan Barın #Barınajans #Barinajans
#30Bin #Seyyanen #Barzani #Aaaa #GözleriKaraDeniz #EkAtamaYirmiBeşBin2024KPSS
#EmniyetGoermezdenGelinemez #SuYıldız #Putin #Kamuda #Sevk #Asgari #TRTde #Rusya #EmekliMaaşınaTüikleMakas #Kabul #CumhurdanAGSye20bin #112ÇagrıyıYanıtla #MuelakatMağdurlarıAnkarada
Evet 261 Kişi
Hayır 8 Kişi