Bu nedenle insanlar bugününü yaşamayı ihmal ederek yarınlara hazırlanmakta, geleceğe hazırlık yapma telaşına kapılmaktadır.
Adeta yarını garanti altına alma, yarına bir şey bırakma, yarınlar için bugünden hazır olma kaygısı ile yaşıyorlar.
En küçüğünden en büyüğüne hemen herkesi birikim yapma, yatırımda bulunma, yarını güvence altına alma telaşı sarmış durumda.
Hâlbuki yarın ne olacağımız hakkında herhangi bir bilgimiz, öngörümüz ve yarınlarımıza dair bir garantimiz yok.
Yarınlar bizim için koskoca bir meçhulden ibaret.
Asıl olan bugünü doya doya yaşamak, bugüne dair sorumlulukları yerine getirmek ve bugünün tadını çıkarmak değil midir?
Çünkü yarınlardan önce bugünü, bu anı yaşıyor insan.
İnsanlık olarak başımıza geleceğine emin olduğumuz tek bir hakikat var: Ölüm!
Mutlak surette bir gün bizi çepeçevre saracak olan ölüm...
Ondan kaçış da yok kurtuluş da...
Bilemediğimiz tek şey ise zamanı: Bugün mü? Yarın mı? Yoksa kısa süre sonra mı? Veya uzun bir bekleyiş süreci mi var?
Bu ve benzeri soruların cevabını bilemiyoruz.
O bilgi bizim için gizli tutulmuş.
Canlılar içerisinde öleceğini bilerek yaşayan tek varlık insanoğlu.
Ama gel gör ki hiç ölmeyecekmiş gibi gelecek günlere hazırlık yapan, yarınlarından endişe ederek yaşayan tek canlı da o.
Doğaya baktığımızda yarına yönelik birikim yapan birkaç canlı türü görmekteyiz; fakat onları biriktirmeye sevk eden onlara verilmiş olan başka bir görev.
Sakladıkları ile bitkilerin çoğalmasını, daha geniş bir alana yayılmasını sağlamakta, yarınları için gizledikleri tohumların bir kısmı ile doğada yeni bir habitatın oluşmasına ortam hazırlamaktadırlar.
Bu canlılar üzerinde yapılan gözlemlerde, çoğunun yaşayacağı çetin kış şartları ile başa çıkabilmek için bu birikimi yaptığı görülmüştür.
Bu durum 10 yıl, 20 yıl sonrası için hazırlık yapan insanoğlunun yaptığından bambaşka bir şey.
Geçmişi yaşadık, geride bıraktık. Bir lahza olsun geçmişimizi geri getirme, tekrar o ânı yaşama imkânımız yok. Yaşanmış ve bitmiştir bizim için.
Gelecek ise henüz gelmedi. Geleceğimizin nasıl olacağına dair herhangi bir bilgimiz, öngörümüz bulunmamaktadır.
Tüm varlığımızı seferber etsek bırakın bir yıl sonrasını, yarınımızı bugünden öğrenemeyiz.
Bırakın yarınımızı, bir nefes sonrasına dahi hükmümüz geçmez.
Bu durumda, bir an önce gelecek kaygısını bir kenara bırakıp günümüze, yaşadığımız zamana odaklanmalıyız.
Her nefesimizi, yaratanın bize layık gördüğü ve hoşnut olacağı şekilde yaşamaya gayret etmeliyiz.
İnsanları yarınlarını, geleceklerini düşünmeye sevk eden temel etken ise rızka dair endişeleri ve yarınlarına olan güvensizlikleridir.
Rızkı temin etmek bir ihtiyaç iken bunun için aşırı derecede kaygılanmak bazen yaşam amacı hâline gelebiliyor.
Oysa Yüce Mevlâ Hud Suresi 6. Ayette; “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir.” buyurarak bu konudaki endişeleri gidermektedir.
Bu taahhütten sonra insanın rızkından, yarınlarından endişe etmesinin bir anlamı var mıdır?
Allah’ın rızık konusundaki bu vaadini, Ozan Kul Nesimi şu dizeleri ile ne güzel ifade etmiştir:
“Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına,
Bugün buldum bugün yerim, Hakk kerimdir yarına.
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına,
Rızkımı veren Hüda'dır, kula minnet eylemem...”
Önemli olan Yüce Yaradan’ın rızasını kazanmak değil midir?
O’nun belirlediği kurallar çerçevesinde yaşayabilmek...
Rabbim, sizlere ve bizlere, rızasına uygun rızıklar ve yarınlar kazanmayı nasip eylesin. (Âmin)
Alpaslan Demir
24.01.2025 - İstanbul