Bir milleti yok oluşa götüren nedenlerden biri de diğer milletlerin kötü adetlerine ve yaşam tarzına özenmektir.
Tarih boyunca milletler arasında kültürel farklılıklar olduğu kadar, kültür paylaşımı da olmuştur. Ancak son 200 yıldır, siyonizm denilen şeytani hareket, milletleri özünden koparmak ve milli-manevi dejenerasyona uğratmak için elindeki tüm vasıtaları kullanmaktadır.
Özellikle, siyonizmin altyapılarından biri olan Sosyalist Enternasyonal aracılığıyla bu amacını büyük ölçüde gerçekleştirmiştir.
8 Mart Kadınlar Günü’nün temeli, 1857 yılında New York'ta atılmıştır. O gün, genelev çalışanı kadınlar, daha fazla para kazanmak amacıyla müdavimleri olan denizcilerin maaşlarının artırılması için protesto mitingi düzenlemiştir. Daha sonra bu hareket Avrupa'nın çeşitli şehirlerine yayılmıştır.
Yine New York’ta tekstil işçisi kadınların, insanlık dışı çalışma koşullarına karşı verdikleri mücadelede, fabrika kapılarının kilitlenmesi sonucu diri diri yakılması gibi trajik olaylar yaşanmıştır.
Sonunda, 1910 yılında Sosyalist Enternasyonal tarafından 8 Mart, "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak ilan edilmiştir.
Tarih boyunca Türklerde kadınlar baş tacı olmuştur.
Türkler, kadınlarını ve kız çocuklarını diri diri gömen Araplar gibi veya kadınlarını fahişeliğe sürükleyen, cadı avlarıyla katleden Batılılar gibi olmamıştır.
18 yaşındaki Jeanne d’Arc’ı önce kahraman ilan edip sonra cadı diye yakan Fransızlar gibi olmamıştır Türkler.
1940 yılında, II. Dünya Savaşı’nda yalnızca 40 gün içinde Nazi Almanyası'na teslim olan Fransa’nın kadınları, Alman askerlerine her türlü hizmeti sunmak için birbirleriyle yarışırken, üstelik bunu kendi erkeklerinin gözleri önünde yaparken, Türkiye’nin İstiklal Savaşı'nda Nene Hatunlar kahramanlıklarıyla ün salmıştır.
Birinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan kadınları, her sahada Azerbaycan askerleriyle omuz omuza savaşmıştır.
Tarihteki ilk kadın hükümdar, Türk Tomris Hatundur.
Tomris Hatun, eşinin ve oğlunun intikamını, dönemin en büyük ve en zalim hükümdarı olan Kiros'un kafasını keserek almıştır.
Azerbaycan’ın büyük şairi Ahmet Cevat’ın eşi Şükriye Ahundzade, sürgüne götürülürken Rus askerlerinin kendisine dokunmaması için sürekli kendi pisliğini üzerine sürmüştür ki, ondan iğrenip uzak dursunlar.
Bu örnekler saymakla bitmez...
Ama maalesef Türk gençleri bunları bilmiyor, bu kahramanları anmıyor.
Bunun yerine, Batı'nın fahişelerinin günlerini kutluyor.
Türk kadını, dünyanın en asil milletinin anasıdır.
Bizim, Batılı ahlaksızları kendimize örnek almaya ihtiyacımız yoktur!
Türk gençleri Rambo izleyerek büyüyor, ama dünyada eşi benzeri olmayan kahraman Mübariz İbrahimov’u tanımıyor. Onun hakkında romanlar yazılmıyor, filmler çekilmiyor.
Sonra herkes birbirine soruyor: "Bu yeni nesil nereye gidiyor?"
Eğer Batı'nın tüm pisliklerini översek ve gençleri onlara özendirirsek, gidecekleri yol bellidir.