Kayıp Baharın Çığlığı: Zulme Direnen İki Masum Güzel Yürek
Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ
Hayatımın en güzel yıllarıydı; üniversite sıralarında, gençlik heyecanıyla dolu o 20’li yaşlar... Yanımda da iki güzel dost vardı, yüreği iyilikle dolu iki harika insan: *Muhtar Kel Mohamed* ve *Yakup Halil Hesso *. Onlar, yalnızca arkadaş değil, adeta kardeşim gibiydiler.
Muhtar... Sevecenliğiyle, mütevazı duruşuyla herkese huzur veren bir insandı. Çok sakin, utangaç ama bir o kadar da güvenilir bir dosttu. Onunla konuşurken, kendinizi hep bir limanda gibi hissederdiniz; sanki dünyanın tüm sorunları uzaklaşırdı.
Yakup ise bambaşkaydı. Şakacı, neşeli ve her ortamı kahkahaya boğan biriydi. Onun olduğu yerde hüzne yer yoktu. Güldürmeyi, eğlendirmeyi bir görev bilirdi adeta.
İkisi de hayat doluydu, hayalleriyle ışıldıyorlardı. Daha yeni yeni filizlenen umutlarla İngilizce bölümüne başlamışlardı. İkisi de öğrenmeye, kendilerini geliştirmeye öyle hevesliydi ki... Gelecekte büyük işler başaracaklarını hissederdik. Ama ne yazık ki o güzelim hayaller, zalim eller tarafından yarıda kesildi.
19 Ağustos 2012 yıllında, herhangi bir siyasi suçları olmamasına rağmen, Esad rejiminin askerleri tarafından alıkonuldular. O karanlık gün bugündür, onlardan hiçbir haber alamadık. Tam 14 yıl oldu… 14 yıldır içimizde bir yara, bir boşluk…
Her gün dua ediyoruz, her gün arıyoruz. Belki bir yerlerden bir haber gelir, belki bir seslerini duyarız diye umut ediyoruz. Ama zaman geçtikçe bu hasretin ağırlığı daha da artıyor. Aileleri için, bizim için bu bir işkenceye dönüştü.
Allah, bu zulmü yapanları kahrı perişan eylesin!
Zulüm edenler, bu dünyada ya da ahirette mutlaka hesap verecekler.
Bazen gözlerimi kapatıyorum ve ikinizi hayal ediyorum... Muhtar, yine o sevecen gülüşüyle sessizce yanımda oturuyor. Yakup, bir espriyle hepimizi güldürüyor. Bir anlığına da olsa geçmişe dönüyorum. Eğer bugün burada olsaydınız, hayat ne kadar güzel olurdu! Yeniden gülerdik, yeniden hayaller kurardık, yeniden bahar açardı hayat.
Ama her şey bir yana, içimde bir inanç var:
Bir gün, bir yerde, ya bu hayatta ya da ahirette mutlaka buluşacağız.Bu ayrılık, bu hasret sonsuza dek sürmeyecek.
Sevgili dostlarım, sizleri çok özledim. Her daim kalbimde, dualarımdasınız. Allah’tan tek dileğim, sizi yeniden görme umudumu gerçekleştirmesi.
“Elbet kavuşacağız dostlarım. O gün, hayat yeniden bahar açacak.”
Yukardakı Sözler Muhtar ve Yakup’un Arkadaşi : Ali Muharremoğlu Yazmış kendi özlemini..
Bu acılı durumu Türkmen gençleri Esad rejiminin insanlık dışı uygulamalarına dair bilgileri daha açıklayıcı bir gün…
Seydnaya Hapishanesi: İnsan Mezbahası:
Suriye’de yıllardır süren zulüm ve baskının en karanlık sembollerinden biri Seydnaya Hapishanesi. İnsanlar buraya girdikten sonra çoğunlukla bir daha çıkamıyorlar; isimleri unutuluyor, bedenleri kayboluyor, ama geride kalanların yüreğinde silinmeyen bir acı bırakıyorlar. Bu yer, sadece bir hapishane değil, bir *insan mezbahası*...
Türkmen gençler, bu zulmün sessiz kurbanları arasında. Hayattan koparılan, en güzel yıllarında tutsak edilen bu gençlerin tek suçu, belki de özgür bir geleceği hayal etmek ya da sadece kimliklerini savunmaktı. Aralarında siyasi hiçbir suç işlemeyen, sadece eğitimine devam etmek isteyen insanlar vardı. Tıpkı Muhtar Kel Mohamed ve Yakup Halil Hesso gibi…
Muhtar ve Yakup, umut dolu birer üniversite öğrencisiydiler. Gelecek için büyük hayalleri olan, eğitimlerini tamamlayıp topluma faydalı olmayı düşleyen iki gençti. Ama 2011-2012 yıllarında, hiçbir gerekçe gösterilmeden rejimin askerleri tarafından alıkonuldular. Ne bir mahkeme gördüler, ne de bir savunma hakkı tanındı. O günden beri kayıplar… Ve ne yazık ki onların Seydnaya Hapishanesi’nde tutulmuş olabileceği düşünülüyor.
*Seydnaya’da Yaşanan İşkenceler*
Seydnaya Hapishanesi, Uluslararası Af Örgütü tarafından "insan mezbahası" olarak adlandırıldı. Burada uygulanan işkenceler akıl almaz:
- Dayak ve açlık:
Tutsaklar düzenli olarak dövülüyor, açlığa mahkûm ediliyor. Aylarca tek bir sıcak yemek bile yemeyen mahkûmlar var.
- Psikolojik işkence:
Hücrelerde bazen insanlık dışı şekilde kalabalık, bazen de tamamen izole bir şekilde tutuluyorlar. Bazılarına, ailelerinin öldüğü yalanı söyleniyor.
- Elektrik şokları ve boğulma:
Mahkûmlar elektrik verilerek ya da suya batırılarak işkenceye maruz kalıyorlar. Bu yöntemler, itiraf almak ya da sadece "ceza vermek" için kullanılıyor.
- Keyfi infazlar:
Her gün ya da haftada bir, keyfi şekilde infazlar gerçekleştiriliyor. Mahkûmların çoğu, öldükten sonra bir daha bulunamıyor. Cesetleri ya toplu mezarlara gömülüyor ya da yakılıyor.
*Türkmen Gençlerinin Sessiz Çığlığı*
Muhtar ve Yakup gibi Türkmen gençleri, bu zindanların en sessiz kurbanları. Onların başına neler geldiğini bilmiyoruz. Ama biliyoruz ki, Seydnaya gibi yerlerde yaşananlar, yalnızca fiziksel değil, derin bir ruhsal yıkım yaratıyor.
Bu gençler sadece kendi ailelerini değil, bütün bir toplumu yasa boğuyor. Çünkü onların kaybı, bir halkın geleceğinden koparılan umutlar demek.
*Umudu Kaybetmemek*
Her şeye rağmen, onların sağ olduğunu ve bir gün geri döneceğini düşünmek istiyoruz. Seydnaya gibi yerler, insanların bedenini esir alabilir ama ruhlarını asla. Zulüm karşısında, kayıplarımızın adını ve anısını yaşatmaya devam etmek bizim görevimiz.
Bu dünyada ya da ahirette, onlarla mutlaka buluşacağız. Adalet, er ya da geç yerini bulacak. Ama o güne kadar, bu insanlık suçlarını unutmamak ve unutturmamak için yazmaya, anlatmaya, sesimizi duyurmaya devam edeceğiz.
*Umut ve Kavuşma Dileği*
Muhtar ve Yakup...
Sizler yalnızca birer isim değilsiniz; bizlerin yüreğine nakşolmuş, hayattan koparılmış umutlarsınız. Her geçen günle birlikte eksikliğiniz daha da derinden hissediliyor, ama inancımız dimdik ayakta. Bir gün, bir yerlerde, bu hayatta ya da sonsuzlukta yeniden buluşacağımıza inanıyoruz.
Aileleriniz... Bizler... Hepimiz, sabırla bekliyoruz. Belki bir kapı aralanır, bir haber gelir diye umutla yaşıyoruz. Yokluğunuz, her günü ağır bir sınav kılıyor; ama varlığınızın hatırası, mücadeleye devam etme gücümüz oluyor.
Seydnaya gibi zindanlar, yüreklere korku salmak için inşa edilmiş olabilir. Ancak sizlerin masumiyetine ve bu zulmün sona ereceğine olan inancımız, bu korkuyu yok ediyor. Zulüm bir gün sona erecek. Adalet, mazlumların hakkını teslim edecek.
*Bir gün kavuşacağız...*
Ya bu hayatta bir mucizeyle yollarımız kesişecek, ya da ahirette ebedi bir kucaklaşma ile. Ama mutlaka buluşacağız. Ve o an geldiğinde, bu karanlık yıllar geride kalacak, yerini ışık ve huzura bırakacak.
Sizleri özlüyoruz, dualarımız sizinle... Ve siz dönene kadar, isimlerinizi yaşatmaya, sesinizi duyurmaya devam edeceğiz.
Elbet kavuşacağız dostlarım. O gün, hayat yeniden bahar açacak.
Bu trajedi, sadece bir halkın değil, bütün insanlığın yüreğinde bir yara.
#Suriye Kurtuluş Ordusu #Suriye Türkmen Cephesi #Suriye