Filistin toprakları denince akla yüz yılı aşan zamandır Ortadoğu’nun çatışma merkezi gelir. İnsanlık tarihinin hem en kırılgan hem de en kutsal mekânlarından biri Kudüs’ü merkezine alan bu topraklar; dinlerin kültürlerin ve medeniyetlerin uğrak noktası ve dolayısı ile kan ve gözyaşının dinmek bilmediği sahnesi…
19. yy’ın sonlarına doğru Avrupa antisemitizminin gölgesinde şekillenen Siyonist hareket Yahudilere ‘’güvenli vatan’’ arayışına koyuldu. Osmanlı imparatorluğunun Filistin topraklarının seçilmesi ile kımıldanmalar baş gösterdi. Bölgeye küçük küçük yerleşmeye başlayan Yahudiler, Britanyalı Lloyd George’un başbakanlığını yaptığı kabinenin dış işleri bakanı Arthur Balfour’un girişimiyle 1917’de başlatılan Balfour Deklarasyonu Filistin’de bir Yahudi yurdu ( İsrail) kurulmasına destek verirken aynı topraklarda yaşayan öteki halkların medeni ve dini haklarına ilişilmemesini salık verdi. Bu deklarasyonu önce Fransa ardından İtalya ve Ortadoğu’da bir Yahudi devletinin varlığını kendi Ortadoğu politikalarına sağlam dayanak olacağı düşüncesi ile de ABD destekledi.
Deklarasyonun ardından bölgeye yerleşen Yahudiler Filistinlilerle çatışmaları bahane ederek kendi yerleştikleri alanları koruma bahanesi ile Haganah, İrgun gibi örgütler kurdular.
İngiliz mandası altında geçen yıllar Arap Yahudi düşmanlığını arttırdı. II. Dünya savaşı sonrası BM yönetimine geçen bölge 1947’ de BM kararı ile Yahudi ve Arap devletleri arasında paylaştırılmak istendi. Araplar bu karara karşı dururken Yahudiler kabul etti.
1948’ de İsrail bağımsızlığını ilan ettikten sonra patlak veren savaşta 750 bin’ e yakın Filistinli mülteci konumuna düşürüldü. ‘’ Büyük Felaket’’ yani Nakba adı ile anılan bu olay Filistin için tarihi bir kırılma noktası oldu.
Olayların tarihi sürecini ince ince yazarak sizleri sıkmak istemiyorum fakat bilinmesi gereken birkaç hususun altını çizmeden de edemeyeceğim. 1988’ de bağımsızlığını ilan eden Filistin Devleti 1964’te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve İsrail 1993’te Oslo’ da resmi olarak birbirlerini tanıdılar. Fakat burada dikkat çeken nokta İsrail bir devlet olarak tanınırken Filistin devletinin değil de FKÖ’nün Filistin halkının temsilcisi ve müzakerelerin ortağı olarak tanınmasıdır. Ve bu görüşmeler uzun soluklu barış getirmemiştir.
Umutla kurulan masa güven ve yerleşim politikalarındaki sinsi tavra ilaveten radikal unsurların etkisi ile dağıldı.
İsrail ve birçok Batılı ülke tarafından ‘’ TERÖRİST’’ ilan edilen HAMAS’ ın 2006’da yapılan seçimlerle Gazze’nin kontrolünü eline geçirmesinin ardından İsrail’e karşı saldırı ve savunmalarını sürdürdü.
Kısaca anlatmaya çalıştığım tarihi seyirle birlikte haritalar şahittir ki 1947’den bu yana Araplara ait olan toprakların büyük çoğunluğu bugün İsrail kontrolünde. Uluslararası hukuk yok sayılmak pahasına Batı Şeria’da İsrail yerleşimi hızla ilerlemekte. Gazze ise bir açık hava hapishanesi gibi görülmek istense de durum bunun kat be kat ötesinde. Elektrik, temiz su, sağlık hizmetleri, gıda… Daha saymakla tükenmeyecek en temel ihtiyaçtan dahi yoksun bırakılmakta.
Yani mesele sadece Filistin- İsrail arası ikili ihtilaf meselesinden öte milyonlarca insanın evini, kimliğini, geçmişini ve geleceğini savunma meselesi haline gelmiştir. Filistinli bir çocuğun ‘’Köyümüzün adı kitapta var ama haritada yok’’ demesi tüm siyasi analizleri geride bırakacak güçte bir gerekçedir. Ve tüm bunlardan mesul İsrail ve o durdurulmayan yayılma politikalarıdır.
Sizce de yerleşim politikaları ile sessiz ilerleyiş, ilhak planları ile ‘’ geçici ‘’ olandan ‘’ kalıcı’’ olmaya ve güç yolu ile de sınır belirlemeye vardırılan üç aşamalı İsrail yayılmacı politikalarına dur deme zamanı gelmedi mi?
Uluslararası sessizlik ve çifte standartlı yaklaşımların büyük payının olduğu bu pervasız yayılma politikası nerede son bulacak?
Ukrayna’daki toprak ilhakına karşı çıkanların konu Filistin olunca susması uluslararası hukukun coğrafya ya da etnik kimliğe göre belirlendiğinin en bariz göstergesi değil mi?
Peki, çözüm nerede?
Çözüm, toplumlarda!
Hem de o ulus bu millet demeden tüm toplumda!
Tüm uluslararası toplumun tutarlı bir tavır takınmasında!
Herkes şunu çok iyi bilmeli ki; İsrail’in yayılmacı politikası yalnızca Filistin halkının değil, uzun vadede İsrail’in de kendisi olmak üzere insanlığın güvenini de tehdit eder mahiyettedir!
Barış ve güven tankla silahla değil, adalet ve diyalogla sağlanır. Uluslararası hukuka bağlılıkla inşa edilir. İsrail’in bu temel ilkeleri göz ardı etmemesi sadece bölge için değil, küresel barış için de hayati önem arz etmektedir.
Saygı ve muhabbetle….
AYŞEGÜL DEMİR
glnhal80@hotmail.com
#Barinajans.com #İsrail-İran #Hayfa #vurdu #SONDAKİKA #prompayy #Demir Kubbe #Amerika #Sipersonik #Füze #Tel Aviv #Bayburt #Yahudi #Türkiye #Beter #NATO #Netanyahu #Affedin ŞansVerin #Ürdün #BTG Savunma #David #Kürecik #Müslüman #Mansur #Irak