ABD ve müttefikleri sayısı belli olmasın diye coca cola firmasının gönderdiği kola şişelerinin sayısını vermesede milyona yakın kara ordusunu Suudi Arabistan topraklarına; onlarca gemisini Basra Körfezine yağmış; İrak’a saldırmak için gün sayıyordu.

 

Gazeteciler El-Raşid Oteli’nde başlayacak hava saldırısını anında bildirmek; saldırı anının en vurgulu görüntülerini yakalamak için kamera ve fotoğraf makinalarının yakınlarından uzaklaşmadan sabırla bekliyordu.

 

Hava saldırı zamanı uzayınca gazetecilerin sabrının yerini sıkıntı alsa da; görevleri yakınlarındaki yerini  özelliklede geceleri sabitlenmiş kamera ve fotoğraf makinelerinin yakınından ayrılamamanın hapis hayatını yaşadılar.

 

Ve 17 Ocak 1991’de saat gece 21:00’da TV’ler normal akışından koca koca binaların üstünde bombaların patladığı Bağdat’a bağlanıp, Bağdat’taki muhabirlerin sunduğu canlı yayına döndü.

 

Hiç unutmam, TRT adına yayına yapan muhabir, saldırıyı anında sunmak için ayrılamadığı dar alanda hapis olmanın verdiği stresin sonucunda canlı, en iyi öldüren bombaların patladığı anda gösterdiği altında parçalanmı insan cesedi olan geneli toz dumandan olan görüntüleri işi anlıkta olsa insanlığın önüne geçirerek, yakalamanın verdiği işinin hakkını verdiği zafer çoskusunun dışa vurumundan olsa gerek;

“muhteşem görüntüler” cümlesi ağzından çıkarıverdi

 

Televizyondaki bomba gürültülerine uyanan annemin görüntülere bakıp, ağlayımsı bir sesle; “Ne canlar gidiyor” dediğini gün gibi hatırlatırım.

 

Gerçekten öyleydi;

Bu görüntüler için, şimdiye kadar çok beklediniz, bekledik alın size görüntüler der gibi; muhteşem görüntüler dediği esnada o muhteşem görüntülerin kamera kadrajının almadığı alamadığı esas görüntülerde masum kaç tane can gittiği ABD resmi kaynaklarınca yıllar sonra açıklandı!

Kamerayı çekip bu cümleyi kullanan bir kişiydi ama;

Kameralrın çekemediği görüntülerde, dile, ele, kaleme kolay bir milyon sivil ölmüştü!

 

Bu görüntüleri canlı sunan CNN, sürekli savaş görüntülerini sunup reklamlara fazla zaman ayıramadığından reklam gelirlerinden zarar ettiğin farkedince yayınlarına ara verdi.

Açıklanan reklam geliri zararı büyük olsa da, kendi reklamını fazlasıyla yapmıştı. 

Ama;

Fazlasıyla ABD yanlısı yayın yapmasına rağmen; ABD nazarında yeterince ABD yanlısı yayın yapmadığı düşünüldüğünden olsa gerek; 2. Körfez Savaşı’nda yayın hakkı verilmedi. Ondan ölüm parcalanmis insan uzvu kokan goruntulerin yayın hakkı ondan alınıp El Cezire'ye verildi. 

Buna çok üzülen CNN’in başındaki adamın üzülüp ağır bir rahatsızlık geçirdiğini hayal meyal hatırlıyorum.

 

Irak işgalinde  milyonlarca kişi öldü ama; önce para, iş diyen; ikincisinde, insanlıktan önce gelen, akan kan üzerinden kazanacağı  parası ve işi engellendiği için hastalanan bu bir kişi turp gibi olup iyileşti ve hiç birşeycik te olmadı!

 

Kevin Karter

Eczacı olmak istese de, büyüdüğünde hava kuvvetlerinde çalıştı. Bir zencinin askerler tarafından tartaklanması olayında mahkemede zenciden yana tanıklık yapması işinin sonunu getirdi.

 

Sonra gazeteci olmaya karar verdi. Başlangıç olarak spor muhabirliği yapsa da daha ötesine geçip; Johannesburg Star gazetesinde spor fotoğrafçısı olarak çalışmaya başladı. Apartheid’ın vahşetini teşhir etti. Siyah kasabalarına yayılan çok sayıdaki isyanı belgeleyip defalarca da tutuklanınca herkez tarafından tanınıp, ünlü bir fotoğrafçı oldu. Birleşmiş Milletler’e ait insani yardım konvoyuyla Güney Sudan’a geçti.

Carter'ın hundan sonraki hayatını etkileyecek İşte o gün:

Güney Sudan’da bulunurken, bulunduğu kamptan bir km kadar uzaklaştığında, açlıktan yürümeye dermanı kalmadığından yere çökmüş bir kız çocuğunu ve parçalayıp yemek için ölmesini bekleyen bir akbabayı, sessizce  yanlarına on metre kadar yaklaşarak aynı karede defalarca görüntüledi.

Güney Sudan için normal bir kare gibi görünen bu görüntüyü New York Times satın alıp bütün Dünya’ya da yaydı.

Carter ve 1993’te çektiği fotoğrafı o kadar ilgi çekti ki,  hemen bir yıl sonra bu fotoğraf sayesinde  1994’te Carter Pulitzer Ödülü’ne layık görüldü.

Dediğim gib,i Güney Sudan için çok ilgi çekici kare değildi ama koltuğa uzanıp evinde viski içip te hümanistlik taslayarak da, gerçek hümanistlerden;

“Niye çocuğu kurtarmadığı, niye müdahale etmediği, niye çocuğu o halde bırakıp gittiĝi” konusunda çok aşırı hakaret dolu eleştiriler aldı.

Güney Sudan’a seyirci kalanların suçluluk duygusunu bastırmak için yansıtma psikolojisi ile yaptığı bu ağır eleştirilere;

“Akbabayı kovaladım” dese de "uçar savunmasız çocuğun yanına birazdan gene gelir, çocuğu niye alıp kamp merkezine göturmedin” cevabını aldı. Bu sözlere “bulaşıcı hastalık riski olduğundan hastalıklı insanlara dokunmamız konusunda sıkı sıkıya uyarıldık; aslında, hem kendimi, hem çevremi hem de ülkeme döndüğümde karşılaşacağım sizleri korudum deyip” topu kendisini uyaranlara ve sağlık sebeplerini atsa da kimseyi ikna edemedi.

Baskıları biraz hafifletmek için;

Çocuğu biraz sonra annesinin gelip aldığı; çocuğun kalkıp kampa ulaştığı yönde beyanatları olsa da;

Çocuk, Güney Sudan’da yaşayan isimsiz herhangi bir çocuk olduğundan; fotoğrafın çekildiği yerde öldüğü, ölmediyse bile, Güney Sudan’da yaşayan yüz binlerce çocuk gibi yaşayan ölü olarak yaşayıp yaşamadığı konusunda kesin bilgi edinilemediğinden bu açıklamalar kanıtlanamadı.

Zaten; açlığın kapkara gölgesinde, sadece tek derdi o ögün az da olsa doymak olan bir deri bir kemik insan parçası olarak kalmış bütün çocuklar aynı; çekilen fotoğraf ta öz olarak herhangi bir Afrikalı çocuğun resmini çeken, banyo edilirken yanmış herhangi bir fotoğraf  karesi gibi olduğundan;

Fotoğraftaki çocuğun, kimliğini bırakın cinsiyetini bile bilmek imkansızdı.

 

Zaten;

Eleştirenler için; “ açlıktan ölmek üzere olan kız çocuğu, Cavin Carter’e göre ise iş için güzel çarpıcı kare olacak kadar değerliydi”

Anladıkları, anlamak istedikleri buydu; O kadarcık, ötesi yoktu ve ötesi de tartışmaya açık ta değildi!

Aslında eleştirilerin farkında olmak istemedikleri ise; Carter'e değil, karınları tokken rahat koltuklarında, doygunluklarına doygunluk katmak için  çerez yerken; Dünya'yı görmek istemeyen, değil gözlerine,  vicdanlarına, gerçeklik damgalayan balyoz gibi gelen gerçeklerden doğan eksikliklerini kabul etmemek için verilen tepkini dışa vurumu; 

Carter ise bu dışa vurumun hedefteki vicdani eksikliğin dışa vurum emicisi idi!

Öyle olmasına rağmen;

Halk, ona, Akbaba fotoğrafçısı (Vulture Photographer) lakabını taktı.

Hak hukuku savunan korkusuz fotoğrafçısı; oldu  Akbaba Fotoğrafçısı (Vulture Photographer) !!!

Carter;

Fotoğrafı çekmiş, sonradan sonradan vicdanına balyoz darbesi gibi vuran bu baskılara, sonradan takılan lakabına dayanamayıp ağır depresyona girdi ve henüz 34 yaşında iken intihar etti.

 

TRT muhabiri, Carter iyi de; bir gazeteci olarak biz, hayatı para kazanmak, işinde özellikle maddi olarak yükselmek olarak bakan bazı meslek grubundaki bazı insanlar çok mu farklı;

Sorarım size;

Üçe malettiğini nasıl olsa alınıyor diye bilmem kaç katına satan, zor durumda kalan insanın elinden üç kuruşa malını elinden alan bunu iş, iş sonucu para kazanmak olarak gören ve bununla övünen insan müsveddeleri;  bırakın TRT muhabiri, Carter’ı, ölsün de çocuğun ic organlarını ibikleyeyim diye bekleyen o akbabadan çok mu farklı!

Bir de kendime sorayım;

Kalemi eline alıp, nasıl olsa elimden kalemi almıyorlar deyip ona buna salvo yapmak basit; bir de iğneyi hafiften de olsa kendime batırayım; peki ben çok mu farklıyım;

Otobüsle İzmir’den memleketim Gediz’e geldim. Yeni otobüsten inmişim kafam Izmir-Gediz arasındaki rakım farkının verdiği sarhoş halimle sallana sallana beni arabasıyla köyüme götürecek arkadaşın dükkanına doğru ilerlerken, iki aracın birbirine carptığını ilan eden acı bir bir ses duydum.

O esnada telefonuma odaklı gözümü kaldırıp baktığımda, bir arabanın yoldan geçen bir motorsikletliye çarpması sonucu, çarpan arabanın önündeki motosikletin önünde yatan  bir adamın hareketsiz yattığını, biraz sonra da çarpan şoför dahil birçok kişinin yerde yatan adamın yanına toplandığını gördüm.

Anlıkta olsa, gazeteci olduğumu hatırlayıp, fotoğraf çekip gazetelere göndermek aklımdan geçti ama bu anlık düşünceden utanç duyup; bu utanç duygusunun verdigi refleksle anında vazgeçtim.

Kaza yerine gelip, kaldırılan motorsikletin altından çekilip çıkarılan durumu kötü olmayan adama geçmiş olsun; ambulans çağırmaya hazırlanan adamlara “yapacağım birşey var mı” diye sorsam da; o anlık fotoğraf çekip haber yapma isteği hissinden dolayı biraz sonra yoluma devam ederken ve aklıma geldikçe defalarca kendi kendimi içimden de olsa sağlam-sağlam paylasam da o payladığım kendi kendim; kendi  kendimi şu ana kadar hiç affetmedi. Bundan sonra da affedemediğim sanmam!

Hala da aklıma geldikçe söylenirim; alın gene söyleniyorum:

“Uleeen eşşeeekkk herif, Türkiye’nin küçük bir ilçesinde kaza geçirip hareketsiz uzanan belki de ölen veya biraz sonra ölecek olan adamın fotoğrafını çeksen ne olacaktı, bu yaştan sonra boyun mu uzayacaktı; baban sana boşuna sen adam olmazsın demiyor!!!”

 

Birbiriyle çatışan garip hezeyanlarla sizi baş başa bırakıp yazıma son verirken;

Sizlere; sağlık, sevgi, saygı, insanca yaşadıgınız koskocaman ömür diliyorum.

 

Hasan BARIN

Tarihçi Araştırmacı Yazar

 

 


İLLAKİ GAZETECİLİK Mİ; YOKSA, İLLAKİ İNSANLIK MI!

........

HASAN BARIN

4.03.2025 13:42:00

Traktör Şazi'nin maçları TRT'de yayınlansın mı?


Evet 9 Kişi
% 100
Hayır 0 Kişi
% 0

Cihan FULSER'in haberi-Hande Baladın gelecek sezon Fenerbahçe'de. Zehra Güneş'in transferinde detaylar kaldı.

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 27 22 0 5 41 71
2.Fenerbahçe 25 19 2 4 40 61
3.Samsunspor 26 15 6 5 14 50
4.Beşiktaş 26 12 6 8 13 44
5.Eyüpspor 26 12 7 7 11 43
6.Gazişehir Gaziantep 26 11 10 5 1 38
7.Göztepe 25 10 9 6 10 36
8.İstanbul Başakşehir 26 10 10 6 4 36
9.Trabzonspor 26 9 9 8 12 35
10.Kasımpaşa 27 8 8 11 -5 35
11.Rizespor 26 10 13 3 -10 33
12.Antalyaspor 27 9 12 6 -21 33
13.Konyaspor 27 8 12 7 -7 31
14.Alanyaspor 27 8 12 7 -9 31
15.Sivasspor 26 7 13 6 -11 27
16.Bodrum FK 26 7 13 6 -11 27
17.Kayserispor 26 6 11 9 -19 27
18.Hatayspor 25 3 15 7 -18 16
19.Adana Demirspor 26 2 20 4 -35

YAZARLAR