Öncelikle helal kazançta kul hakkı yoktur.
Onda kalp kırma, incitme kesinlikle bulunmaz. Kimsenin ahını, bedduasını; özellikle de kazananın hakkı olmayan herhangi bir şeyi barındırmaz.
Önemli olan da budur zaten. İnsanın kazancında kimsenin gözünün ve ahının bulunmaması...
Ancak bu kazançta birilerinin hakkı vardır: İhtiyaç sahipleri, yoksullar ve yolda kalmışlar…
Kazanırken dikkat edilmesi gereken temel husus ise kul hakkıdır.
Birilerinin hakkı gasp/göz ardı edilerek elde edilen kazanç içerisinde birçok insanın ahı, bedduası bulunduğundan bu kazanç helal de değildir bereketli de.
Helal kazanç; insanın kendi gayret ve çabasıyla ve helal yollardan elde ettiği, çilesini çektiği, zahmetine katlandığı kazançtır.
Helal rızıkta emek vardır, çaba vardır, gayret vardır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Ey İman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaretle yiyin.” (Nisa Suresi, 29) buyurmak suretiyle, haksız kazancın haram olduğunu, kişinin kendisinde bulunmayan bir şeyi arzu ettiğinde herhangi birinin hakkını gasp etmeden, onu alışveriş yoluyla elde etmesi gerektiğini bildirmektedir.
Yine aynı surenin bir başka ayetinde; “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.” (Nisa Suresi, 10) buyrularak yetim malı yemenin de ne kadar büyük bir günah ve haram olduğuna dikkat çekilmektedir.
O yetimler ki dünyada kimsesiz kalmış, sahibi ve kollayanı olmayan çocuklardır.
Yetimin malına göz dikmek insanı cehenneme sürükleyecek büyüklükte bir cezayı gerektirir.
Yetim malından kasıt, kişinin kendisine ait olmayan, elde etme hakkına sahip olmadığı bir şeydir.
Burada, insanın kendine ait olmayan bir şeyin peşine düşmemesi gerektiği ifade edilmektedir.
İnsanın hakkı olmayanın peşinden gitmesi, Şeytan’ın izinden yürümesi gibidir. Çünkü Şeytan insanları doğru yoldan azdırmak için Yüce Allah’tan mühlet istemiş ve ona istemiş olduğu o mühlet kıyamete kadar verilmiştir. (Bkz. Araf Suresi, 14-15)
O yüzden; “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytan’ın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara Suresi, 168) buyrularak insan uyarılmakta, yanlışa düşmeden hayatına devam etmesi öğütlenmektedir.
Hakkı olmayanın peşine düşmek, Allah’a karşı gelmekle eşit görülmektedir:
“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Maie Suresi, 588)
Çünkü insanı ve insanın hayatını yaratan Yüce Allah’ın kullarından beklentisi, kendi koyduğu nizam doğrultusunda, hak ve hukuk içerisinde yaşamlarını devam ettirmeleridir.
Bu ayetlerde vurgulanan temel konu dünyada sahip olunan her türlü nimetin helal ve temiz olmasının gerektiğidir.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’de (sav); “En faziletli kazanç hangisidir?” şeklindeki bir soruya; “İyi bir alışveriş ve kişinin el emeğiyle kazandığıdır.” (Hadislerle İslam, Cilt 5, s. 226) cevabını vermiştir.
Başka bir rivayette de “Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd Aleyhisselam da kendi elinin emeğini yerdi.” (Hadislerle İslam, Cilt 5, s. 35) buyurmakta ve devamında eklemektedir: “Kesinlikle hiç kimse kendi el emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir.” (Hadislerle İslam, Cilt 1, s. 643)
Bu durumda rızık teriminde gözetilmesi gereken temel ilke; birilerinin hakkını gasp etmeksizin, rızası ile verdiği dışında başkasının kazancına göz dikmeksizin, kendinin olmayanın peşine düşmeksizin; emek, çalışma ve gayret göstererek elde edilen ile yetinilmesi gerektiğidir.
Özellikle de birçok insanın hakkını barındıran kamuya ait varlıklara kesinlikle el uzatılmamalıdır.
Ülkenin varlığında o ülke içerisinde yaşayan ve gelecekte yaşayacak olan her bireyin hakkı vardır.
Kamuya ait varlıklardan istifade ederken insanın “hak” kavramına özellikle dikkat etmesi gerekir.
Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın çok ağır bir vebali vardır.
Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır.
Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah, kul hakkı yiyenin günahını affetmemektedir.
Çünkü ilâhî adalet bunu gerektirir.
Kamuya yani toplumun tamamına şamil olan hakka göz diken birisinin, tek tek hak sahiplerini bularak onlarla helalleşmesi gerekir.
Bu ise pek mümkün görünmemektedir.
O yüzden kamuya ait herhangi bir şeyi kullanırken çok dikkatli davranmak gerekir.
Dünyada yaratılan her nimet sadece bizim için yaratılmış gibi davranılmamalıdır.
Allah’ın verdiği nimetlerden yararlanırken O’nun çizdiği çerçevenin dışına asla çıkılmamalıdır.
İstifade edilen her nimetin ortağının yeryüzünde yaşayan canlılar olduğu asla unutulmamalıdır.
Helale haram katmadan yaşamak temel ilke olmalıdır.
Yetmeyecek diye endişe etmeye gerek yok.
Rızkı veren Hüda’dır…
Alpaslan Demir
İstanbul-07.03.2025
#deprem #yazık #Lazkiye #Colani #Esad #SiyahKalp #Prof. Dr. Engin ARIK#Enerji #FBvRFC #Tadic #Mourinho #Talisca #YisifTekinistifa #Ali Rıza Aldık #AdnanSuphanoğlu #İran #RamazanPaylaşımı #TürkçeÖgreniyorum #TurkishLanguage #OyunCanlı #NATO #İsrail #LGBT #Marco Rubio #İran #Sayın #İstanbul #Seninleyiz Reiz #Yolun TerörsüzTürkiye