Hindistan ile Pakistan arasında yeniden tırmanan gerilim, sadece iki komşu devletin sınır çatışmalarına indirgenemeyecek kadar derin ve çok katmanlı bir meseledir. Keşmir üzerinden süregelen bu tarihsel kriz, nükleer silah kapasitesine sahip iki devletin askeri rekabeti nedeniyle dünyanın en kırılgan güvenlik denklemlerinden birini oluşturmaktadır.
Taraflardan herhangi birinin konvansiyonel sınırları aşması hâlinde, çatışmanın kısa sürede bölgesel olmaktan çıkıp küresel etkiler doğurması kaçınılmazdır. Zira her iki ülke de nükleer caydırıcılık doktrinini stratejik bir güvenlik unsuru olarak konumlandırmakta; dolayısıyla asimetrik tehditler, nükleer silah kullanımı tartışmasını her kriz döneminde yeniden gündeme taşımaktadır. Olası bir savaş senaryosunda milyonlarca sivilin hayatı doğrudan tehdit altına girecek, bölge radyasyon riskiyle karşı karşıya kalacak ve Güney Asya’daki tüm çevresel, ekonomik ve demografik dengeler altüst olacaktır.
Mevcut durumda Pakistan, Çin ile geliştirdiği stratejik ortaklık ve Körfez sermayesiyle ekonomik kırılganlıklarını telafi etmeye çalışmakta; Hindistan ise Batı ile olan ticari ve askeri ilişkilerini bölgesel bir üstünlüğe tahvil etme çabasındadır. Ancak diplomatik ve askeri kapasite açısından bakıldığında, iki taraf da sürdürülebilir bir savaşı göze alabilecek yapıda değildir. Her türlü gerilim, her iki ülkenin iç siyasi istikrarını ve ekonomik büyüme hedeflerini doğrudan baltalayacaktır.
Bu noktada uluslararası toplumun görevi, tarafları çatışma dilinden uzaklaştırarak diyalog ve müzakere zeminine çekmektir. Ancak daha önemlisi, bu tür krizlerde sessiz kalan ve sadece denge siyaseti güden büyük güçlerin pozisyonlarıdır. ABD, Çin ve Rusya'nın bu meseleye ilişkin politikaları, bölgesel tansiyonun ya düşmesini ya da topyekûn çatışmaya evrilmesini belirleyecek temel dinamiklerdir.
Keşmir meselesi çözülmedikçe Güney Asya’da kalıcı barış mümkün değildir. Ve bu mesele, sadece iki ülkenin egemenlik iddialarını değil, aynı zamanda küresel güçlerin jeopolitik hesaplarını da doğrudan ilgilendirmektedir. Bu nedenle her yeni gerilim, sadece silahların değil, aynı zamanda büyük stratejilerin de yeniden konuşulması anlamına gelir.
Bu çerçevede atılması gereken ilk adım, tarafların Keşmir konusunda uluslararası garantörlük mekanizmalarına açık hale getirilmesidir. Güven artırıcı önlemler, askeri yığınağın sınırlandırılması, medya üzerinden yürütülen psikolojik propagandanın durdurulması ve müzakere trafiğinin kurumsallaştırılması, krizi yönetilebilir kılacaktır. Türkiye ise, tarihsel diplomasi birikimi, İslam dünyasıyla ilişkileri ve dengeleyici dış politika kabiliyeti sayesinde bu krizlerde yapıcı bir rol üstlenebilecek nadir aktörlerden biridir. Ankara’nın taraflara eşit mesafede durarak ara buluculuk girişimlerini artırması, sadece bölgesel barışa değil, Türkiye’nin küresel prestijine de katkı sağlayacaktır.
#Azerbaycan #Güney Azerbaycan #Urmiye #Traktör #Tractor
#sasa #İstanbul Şişli #Talisca #Alikocistifa #Kadıköy #Önder Özen #Süreyya Önder #FBvBJKTSL #kislasiz bedelli askerlik #Fenerbahçe #KademeyiYokSayanKaybeder #Mourinho #enflasyon #Şampiyon Galatasaray #Atatürkçü #btgsondakika #Gedson #Aziz Yıldırım #Özel #Sırrı #Medleki Çözüme Devlet Onayı #StajyerÇırağaTamGelecek #Karl Marx