Gecenin 9'u gibi köyümde yaşayan çocukluk arkadaşları biz yarın İzmir'e geliyoruz diye aradı.
Buyrun gelin dedim!
Sonra hiç fikrim yokken çok yorgun olmama rağmen birden köyüm aklıma düştü, gelemeyeceklerini düşündüm ki biraz sonra da arayıp vazgeçtiklerini gelemeyeceklerini söylediler; memlekete gitmeye karar verdim, gece 10 gibi eve gelip çantayı hazırladım arabama çantayı atıp yola çıktım.
Bunları niye anlatıyorum, köye gitmek hiç aklımda yoktu ve yorucu bir gün geçirmiş ve dinlenememiştim.
Uykusuzluğun, rakım farkının da verdiği ağırlığın ve sarhoşluğun bende tavan yapmış halimle sabahın dördünde memleketime geldim, evin önüne arabayı çekip, arabayı durdurduğunda arabadan iner inmez;
Gece kahveden eve dönerken uzaktan ayak sesimi duyduğunda kendinden cüssece büyük arkadaşlarını, sesiyle çağırıp, evin yakınındaki üç yol ağzında beni ortaya almalarına, korkmuyormuşum gibi yaparak içimdeki korkuyla, dışıma yansıttığım korkusuzluğumu kendi kendime test ede ede ortalarından geçmeme başlangıç olan; henüz “hav hav”diyecek kadar gelişimini tamamlayamadığından “hev hev” diyebilen o sesin sahibini hemen tanıdım.
Dediğim gibi, sarhoş gibiydim. Ayık kafayla yüzüne bakmadığı köpeği, sarhoş kafayla sevimli geldiğinden tutup seven, konuşan hatta hatta dertleşen sarhoş modunda olan ruhum; burnunun yarısını dışarıya çıkardığı kapıyı açabilse beni parçalayacak gibi hev hev sesinin bulunduğu yere doğru; o zaman normal bulduğum şu an bile saçma bulduğum cümleler kurarak söylene söylene ağır adımlarla gittim.
Tam karşısında durdum, karanlıkta gördüğüm gozlerinin icine baka;
“Ne var len, hev hev; şimdi geldim daha gelir gelmez nedir alıp veremediğin, aha da karşındayım, çık ta göreyim, ne yapacaksan” diye sevimli bir şekilde posta koyduğumu; bu tepkiyi beklemeyen köpeğin yanına yaklaşınca yalaka yalaka kuyruk salladığını; mahcup mahcup bana bakarken, o bakışın arkasında; “arkadaşlar uyudu şimdi yalnızım, yalnızlığıma bakıp efelenme, eve giden tek yolun burası, yarın sen buradan geçersin, üç-beş arkadaş gene seni sıkıştırırız” der bakışlı bir havası vardı.
Nitekim de öyle oldu.
Bir gün sonra, gece saatlerinde, dün gözlerimizle muhabbet ettiğim dört ayaklı küçük arkadaşın öncü sesiyle gece yarısı saatlerinde birkaç dakika süren sıkıntılı 30 metrelik süreç yaşadım.
Gündüz olunca her akşam bu sıkıntıyı yaşamaktansa, havlama kaos ortamına bir çare bulmak için yoğunaşınca;
Köpek korkusuna evime 50 metre mesafedeki kahveye gittiğimi öğrenip alay konusu eden sokak ahalisinin, bir gün sokaktan geçerken beni yakalayıp; bol kahkahyla alaylarını ettikten sonra;
“sen onlara ekmek al, sana alişır, havlamazlar” dedikleri aklıma geldi.
Hemen şimdikinin muhtarı bakkal olan çocukluk arkadaşım Cihan’ın yanına gittim. “Cihan, kardeşim durum buyken bu, ben abartacağım, ekmek değil en tatlısından 4 kek alacağım” dedim.
Cihan'ın, “50'sine dayanmış kedi kopekten korkan böyle bir adam nasıl benim arkadaşım olabiliyor, onu bırak ta böyle bir adamla bunca senedir nasıl arkadaş olabiliyorum, ilkokul okunurken de tırsıktı bu” tarzında tuhafça bana baktı; ama hicbirsey demedi.
Kekleri kaptığım gibi, gece yarısı zamanlarda hev hev arkadaşım ve hav hav arkadaşlarımla buluşma noktamız olan noktaya geldim, bir ikisi yakınlardaydı, onlara seslenince hepsi de geldi ve meşhur buluşma noktamızda saat aynı olmasa da buluştuk.
Hemen poşetlerden kekleri çıkarıp önlerine attım. İki tanesinin sadece yarısı yere düştü.
Önlerine düşen kekleri birbirinden kapmaya çalışmalarını fırsat bilip;
“Ne öyle gece yarısı, millet uyuyor demeden hav hav; bir nane yediğiniz de yok, bunu rüşvet yerine sayın bir daha gece yarısı vukuat istemiyorum”
deyip, en son vole olarak ta;
“bakın bugünden sonra da gecenin yarısı sizle vukuat yaşarsam davranışım çok farklı olur” deyip, farklı olan davranışımın ne olduğunu kendimin bile bir fikri olmadan tehdit etmeyi de ilave olarak ekledim.
Birbirimizin yan olan konumundayken, yaratılış olarak gözü yanda olanlardan birinin bana yan yan bakarak;
“Ne diyon len sen, laga luga etme de adamsan git şu aldıklarında bir koşu birkaç tane daha kap gel!”
der gibi yan gözüyle konuştuğunu hatırlıyorum.
İki havlama sesine bu kadar rüşvet mahiyetindeki masrafın yeterli olduğunu gördüğümden yapmadım tabiki.
Ben basit bir kişi olarak köpek böyle basit bir çare bulup en azından o süre içinde kaldığım köyümde bir sıkıntı yaşamadım.
Devlet ise daha büyük;
Aklı yerindeyken, masum o kadar insanı öldüren katilin beslendiği bir gerçekken; ağzı dili olmayan yeri geldimi kurtarma faaliyetlerinde kullandığımız köpekleri öldürmek yerine yaşatarak daha kalıcı çareler bulmak Devletin işidir; çünkü Devlet öldürmez yaşatır!
Hele hele;
Azerbaycan askerlerinin sınırı geçerek Ermenistan’da üç köpeği öldürüp yıllarca bizim köpeğimiz öldürdüler diye dogru mu yanlış mı olduğu belli olmayan bu haberi hayvan hakları kuruluşlarına sunup, propagandasını yaptığını da düşünürsek; köpekte o devletin korumak zorunda olduğu bir candır.
Bir de;
Köpeklerin en çok köylerde yaşayıp işe yaradığını düşünürsek;
%80’lerden %20’lere kadar düşen köy nüfusu sonucu, arz talep mevzusu gereği çoğalıp sahipsiz, atıl kalan köpeklerin bu ihtyaç, ekonomik arz-talepte hiç bir kabahatleri yok!
Bazı dostların, “verdiğin rüşvet köyüne gelecek sefer de gittiğinde işine yarayacak mı” dediklerini duyar gibi oluyorum.
Valla köyüm orada, bakkal da orada, Cihan’da orada, bakkalda kek te, cebimde parai var, olmasa da Cihan dostum birc defterine yazdırırım. Daha kalitelisini alır meşhur gece yarısı buluşma noktasında gece yarısı aramızda hır-gür çıkmasın diye gündüz gözüyle hev hev arkadaş ve hav hav arkadaşlarla tekrardan buluşuruz.
Anlayacağınız, benim çarem hazır;
Devlet öldürmeden kendi çaresini düşünsün!
Sağlık, huzur, saygıyla kalın!
KızılcıkŞerbeti #Arjantin'de 7.4 #KONSANTRASYON #Ankara #Osmanlı #BugünGünlerdenGalatasaray #AKŞAM #Dünyanın #garanti #Haber Odak #BTGSondakika #İran Ligi'nde #Oaka #Euroleqgue #Tebrikler Kızıl Kurtlar #Alkol #Skandal #Farslar #çöktü #GenelAf #Seçim #StajÇırakHuzurBulsun #TEKNOFEST #Devletimiz Umut Olsun #LGBT #Hasan BARIN #Google
Evet 261 Kişi
Hayır 8 Kişi