Londra'da başlatılan yeni bir uygulama, Batı'da özgürlük kavramının ne kadar seçici işletildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. “Düşünce Kontrol Bölgesi” olarak adlandırılan bu alanlarda, belirli fikirleri ifade etmek artık suç sayılabilecek. Evet, yanlış duymadınız: Düşünceye sınır geldi.
Polis uyarıyor: “Yasaklı düşünceler tespit edilirse cezai işlem uygulanabilir.”
Hangi düşünceler mi? İşte liste uzun:
LGBT karşıtı ifadeler
Aşırı sağ veya sol propaganda
Irkçı, nefret içerikli söylemler
Dini baskı veya aşağılama
Kadın düşmanlığı ya da azınlık karşıtı sözler
Devlet adamlarına ve seçilmiş kişilere hakaret
Bu uygulama genellikle okullar, ibadethaneler, hastaneler ve anıtların çevresinde devreye sokuluyor. Gerekçe mi? Toplum huzurunun korunması.
Şimdi biraz durup düşünelim.
Aynı uygulama bizim coğrafyamızda olsa, neler yaşanırdı?
Manşetler atılırdı:
"Diktatörlük! Rejim baskısı! İfade özgürlüğü gasp edildi!"
Ama iş Avrupa’ya gelince söylem hemen değişiyor:
“Devletin demokratik hakkıdır. Toplumu koruyor.”
Çifte standardın bu kadar çıplak gözle görüldüğü başka bir örnek az bulunur.
Düşünceye ceza, eğer Batı’da uygulanıyorsa “medeni önlem”;
Doğu’da uygulanıyorsa “otoriter sansür” olarak damgalanıyor.
Burada bir başka soru da gündeme geliyor:
Hangi düşünce zararlı, hangisi suç? Buna kim karar veriyor?
Bugün nefret söylemi denilerek susturulan, yarın sırf iktidarın hoşuna gitmeyen bir eleştiri de olabilir.
Özgürlük; sadece hoşumuza giden fikirleri savunmak değil, hoşumuza gitmeyenleri de susturmamaktır.
Çünkü ifade özgürlüğü, düşüncenin tüm halleriyle var olabildiği bir zeminde anlam kazanır.
Batı bu zemini kaybetmek üzere.
Ve ne yazık ki sessizlik, çığlık kadar korkutucu.
Evet 261 Kişi
Hayır 8 Kişi