Uludan Ulu Yüce Yaradan herkesin rızkını farklı farklı takdir etmiştir.
Kimisini bolluk içerisinde yüzdürürken kimisine de kıt kanaat geçinecek kadar takdir etmiştir.
Çünkü; “Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe’ Suresi-36)
Az verilenin, çok verilene bakıp onun malına göz dikmesi doğru olmadığı gibi çok verilenin de ihtiyaç sahibi olanlara el uzatmaması, onları görmezden gelmesi doğru değildir.
Zengin, yoksulları gözeterek âdeta varlığını sigortalamış olacaktır.
Çünkü çevresinde ihtiyaç sahibi kimse kalmazsa malına göz diken, zarar vermek isteyen de olmayacak, aynı zamanda sahip olduklarının bereketi artacaktır.
Başkasının malına ve kazancına göz dikmek, Allah tarafından yapılan rızık taksimatına razı olmayıp kendince yeniden taksim yapma yoluna gitmek demektir.
Bedeli ödenmeyen hiçbir şey kişinin hakkı değildir.
Dolayısıyla birilerinin küçük-büyük kendince bedel ödeyerek elde ettiğine göz dikmek, onu ele geçirmek ya da çalmak kişiyi -büyük bir sorumluluk olduğu ifade edilen- kul hakkı ile karşı karşıya bırakır.
Ayrıca haset denilen bu duygu ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi sevapları yok ederek insanın elinin boş kalmasına sebep olur.
Bu durum insan ilişkileri için de geçerlidir.
Herkes ilgi görmek, sevilmek, sevdiklerine güçlü bağlarla bağlanmak ister.
Ama bunu sadece karşıdaki insandan beklemek büyük haksızlık olur.
Karşıdakinden bir şey beklemeden insanın önce kendini değiştirmesi, gelişimi için emek ve çaba harcaması gerekir.
İnsan ilişkilerinde ödenecek bedel ise iyiyi ve güzeli yakalamak için gösterilecek çabadan ibarettir.
Yüce Yaratan’ın insanoğlunu farklı rızıklandırmasının bir amacının olduğu Kur’an-ı Kerim’de ne güzel ifade edilmiştir:
“Sakın kendilerini sınamak için onların bir kesimini yararlandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine göz dikme! Rabbinin sana verdiği nimetler daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (Taha Suresi-131)
Allah’ın verdiği ile yetinmek, yetmediğini düşündüğü anlarda tasarruf ederek hayatı idame ettirmek, hakkı olmayana göz dikmekten daha üstün bir davranış şeklidir.
Bir atasözümüz var, hatırlarsınız: “Azıcık aşım ağrısız başım.”
Burada elimizde olanla yetinmemiz, kendimize ait olmayanın ve bedelini ödemediğimizin peşine düşmememiz gerektiği öğütlenir.
Günümüz toplumu; TV dizileri, filmler ve gün içerisinde bolca tekrarlanan reklamlar ile zahmetsiz zenginlik, yorulmadan kazanma, lüks ve şaşaalı bir yaşama özendirilmektedir.
Durum böyle olunca, insanlar bu şekilde yaşayabilmek için gayrı meşru yollara yönelmekte, hakkı olmayanın ve emeği bulunmayanın peşine düşmektedir.
Bu da toplumda birçok emek sahibinin, bileğinin gücü ile kazananın mağdur olmasına yol açmaktadır.
Nedense TV dizilerinde orta hâlli veya dar gelirli bir ailenin yaşamı hiçbir zaman konu edilmemektedir.
Hâlbuki memleketimizin büyük bir bölümü orta düzey ve daha aşağı bir gelir ile hayatını devam ettirmektedir.
O insanların hayatı bu tür dizi ve programlara hiç konu olmamaktadır.
TV dizilerinde mafyavari yapılanmalar insanların kazancına çökmekte, bu davranış o kadar sık tekrarlanmakta ki bu durum zamanla insanımızın bilinçaltına yerleşerek toplum içerisinde sıradan hâle gelmektedir.
Ondan sonra herkes gücü nispetince sindirebildiği insanların malına, emeğine çökmeye çalışmakta ve kendi çapında mafyacılık oynamaktadır.
Bu tür dizilerin sosyolojik olarak irdelenmesi, insana ve topluma zarar veren yapımlara kesinlikle izin verilmemesi gerekir.
Ama ne yazık ki bu alanda da büyük bir başıboşluk ve kontrolsüzlük hâkim.
Şurası da unutulmamalıdır ki kitleleri yönlendiren ve bilinçlendiren ulusal yayın organlarıdır.
Günümüz insanı bir rol model arayışındadır.
Okumaktan uzak durduğu için de hâliyle bu rol modeli popüler kültürün etkisi ile medya tarafından parlatılan, yıldız olarak gösterilen insanlar arasından seçmektedir.
O rol model alınan insanların davranışları, modellikten çok uzak bulunduğu için de toplum, özellikle de gençlik çok olumsuz etkilenmektedir.
Toplum, okumaktan ve düşünmekten uzak kaldığı için kendisine sunulanı sorgulamadan kabul etme eğilimi göstermektedir.
Bu nedenle olumsuz örneklere ve toplumun zehirlenmesine kesinlikle müsaade edilmemesi gerekir.
Toplum önünde olan insanların (ilim ehli, sanat ehli, basın mensubu, politikacı, yazar, şair vd.) hâl, hareket, tavır ve davranışlarına özellikle dikkat etme sorumlulukları vardır.
İyiliğin gücü topluma hâkim olmalıdır.
İyilerin ve iyiliklerin değer gördüğü, değer kazandığı bir toplumsal yapı oluşturularak ilişkiler bunun üzerine bina edilmelidir.
Şüphesiz, iyilik itibar gördükçe iyi insanların sayısı da aynı oranda artacaktır.
Her zaman iyi insanlar ve iyiliklerle karşılaşmanız, kötü insanlar ve kötülüklerden uzak olmanız,
Her zaman iyiliğin kazanması,
Hayatımıza iyiliğin hâkim olması dileğiyle…
Alpaslan Demir
İstanbul-21.03.2025
#Bülent Arınç #Gözaltı #Ulan #Süleyman Söylüyorum #Cem Küçük #Galatasaray Üniversitesi #akın gürler #sokağa #Ekrem İmamoğlu #ÖgretmeninBayramı68BinAtama #DevletiminYanındayım #OHAL #Atatürk #560 Milyar #Tanju #Özgür Özel #Ümit Özdağ #Hukuk #Melih Gökçek #İstanbul #Cumhurbaşkanı #Sıra #Gezi #Mansur #HER ŞEY GUZEL OLDU #Ülke #ODTÜ #Ali Mahir #2024KPSS #Reis #Yolsuzluk #sokağa #FilizAkın #sarachanedeyiz #YolsuzEkoSistenÇöktü #Özgür Özel #SahurKatliamı #Kemal Kılıçdaroğlu #İmamoğlu #Polis #Çağlayan #Gizli #Sedar Hayranlı #Nevruz #Atatürk #Tarafsız #Melih Gökçek #Toma #Hırsız #Halk #Anayasal #Ergenekon