9102,02%-1,02
39,66% 0,14
45,74% 0,17
4272,58% -0,42
6910,88% 0,00
Orhan FİKRETOĞLU
Haset (hikâye)
Söz, zamanını bulur!
Erik mevsimiydi; her yer erik kokuyordu. Bütün gün öylece yatakta uzandım. Sanki dünyanın yükü sırtıma yüklenmiş, ayaklarıma taş bağlanmıştı. Gözlerim kendiliğinden kapanıyordu.
İki aydır ne okula gidiyordum, ne de antrenmana. Kimseyle konuşmak bile istemiyordum; geceli gündüzlü bıkmadan uyuyordum sadece.
Babam, anneme gözlerini belertip:
“Bu mu bana oğul olacak?” derdi.
Annem, yumuşak gülümsemesiyle babamın öfkesini yatıştırdıktan sonra üstümü kendi ördüğü yün battaniyeyle örterken:
“Bir-iki yıla dünyanın sert yüzünü görecek, bırak da babasının evinde istediği kadar yatsın!” derdi.
Babam “dünyanın sert yüzü” lafını duyar duymaz yumuşardı. Yüzümü öper, tatlı bakışlarıyla suskun bir şekilde bana bakardı. Onun bu sevgi dolu bakışlarından nedense ağzımda ekşi erik tadı oluşurdu.
O ekşi günlerden birinde, babam her zamanki gibi öğle yemeğinde eve geldi. Erik mevsiminde güneşin sıcağı bile ekşi olur ya, insan çabuk acıkıyor işte. Kapının önündeki lavaboda uzun uzun yıkandıktan sonra annemden havlu istedi ve oracıkta yüzünü bana dönüp, yaşlı bir ses tonuyla:
“Seninle aynı sınıfta okuyan Firudin denizde boğulup ölmüş!” dedi.
Ağzımdaki ekşi erik tadı aniden tatlandı. Babamın “Firudin bugün denizde boğulup ölmüş” sözleri defalarca kulağımda yankılandı, ve o erik mevsiminde birden fark ettim ki; Firudin’in ölümüne içten içe sevinmiştim ve bundan utanmıyordum. Kendimden bile gizlediğim intikam planım ise kıyamete kaldı çünkü Firudin artık yoktu.
İki aydır evden sırf bu Firudin’i görmeyeyim diye çıkmıyordum. Bahçede, kızların gözü önünde beni dövmüştü. Dövülmem bir yana, korktuğum için ondan özür bile dilemiştim. Uzun boylu, güçlü bir çocuktu. Sınıftaki kızların hepsi sadece onu seviyordu. Bana bakan bile yoktu. Hatta okulun genç öğretmenleri bile ona aşk mektupları yazardı. Babası ona araba almıştı. Okula arabayla gelirdi. Zengin bir ailedendi. Cebinde hep para olurdu. Sınıfın kızlarını restoranlara götürür, onlara yeni filmlerin ilk gösterimi için bilet bulurdu. Üst sınıf kızlarla okulun bodrumunda binbir oyun çevirirdi.
Bir iki kez ben de onun gözcülüğünü yapmıştım. Herkese bir lakap takardı. Babam taksi şoförü olduğu için bana “bir lira” derdi. Tatar Marat’a “Mumu”, Ejder’in oğlu Murad’a kulakları büyük olduğu için “Çeburaşka” derdi. Onunla üç kez kavga etmiştim. Zalim evladı sanki fil gibiydi. Tanrı ona hiçbir şeyi esirgememişti. Gücü de vardı, şansı da, yakışıklılığı da, zekâsı da. Her defasında beni kan revan içinde bırakıp annemin kucağına gönderirdi. Okulun çatısına çıkıp birkaç kez başına taş da atmıştım. Hepsini de ıskalamıştım.
Bir defasında onu bıçaklamak istemiştim. Şansa bak, bıçak kemerime takılmıştı. Tanrı hep onun yanındaydı. Görünüşe bakılırsa, bugüne kadar son kez Füruze yüzünden kavga etmiştik. Herkesin önünde beni dövdü. Akşam ise kendi atkımla ayakkabılarını sildirdi bana. O günden beri evden dışarı çıkmıyordum. Üzerime bir ağırlık çökmüştü. Herkesten, en çok da kendimden utanıyordum. Firudin neden benden üstün olmalıydı; neden o, ben değil?
Babamın “Firudin ölmüş” haberiyle gözle görülür şekilde canlanmıştım. Bu değişiklik onun da gözünden kaçmadı. Bu ani toparlanmamı sert bakışlarla bir süre izledikten sonra babam:
“Sen neden bu kadar sevindin?” diye sordu.
İçimdeki sevinci gizleyemeyip, yüksek sesle gülerek:
“Zaten onunla aram iyi değildi. Ne güzel olmuş, ölmüş!” dedim.
Babam, ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra ayağa kalktı. Olduğu yerden sessizce, sevinçle dolu gözlerimin içine baktı. Bir süre sustuktan sonra birden yüzüme sert bir tokat atıp tiksinirmiş gibi yere tükürdü ve inleyerek:
“Benim böyle bir oğlum olamaz!” diye bağırdı.
Hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkıp erik rengi yeni ceketimi giydim. Bahçe kapısından dışarı çıkarken fena sarsıldım. Bütün Bakü, Firudin’i kendi oğlu gibi severek eski mezarlığa doğru götürüyordu. Onun omzuna dökülen kestane rengi saçlı annesini ilk kez görüyordum. Güzel bir kadındı. Ağlamak da çok yakışıyordu ona. Babasının da “cin soyundan” olduğu daha ilk bakışta belli oluyordu. Firudin’in ölümü bile, benim hayatta kalışımdan daha şıktı.
Cansız bedeninin önünde taşınan fotoğrafı bile benden daha yakışıklıydı. Acaba denizde ben boğulsaydım kimler fotoğrafımın arkasından gelirdi; beni kim toprağa verirdi; babamın kirli elli şöför arkadaşları mı; beş-on akrabam mı; acaba ben ölsem bu kadar insan toplanır mıydı?
Ay toplanmış ha. Topal ayı, şaşı keçi. Benim kimim var ki!
Füruze de buradaydı. Firudin’le son kez onun için kavga etmiştim. O da hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Olsun, bırak istediği kadar ağlasın, Firudin artık yok ama ben buradayım. Hayattayım; varım; yarın da olacağım.
Bugün olmasa da, yarın mutlaka Füruze onu değil, beni seçecek.
Toprağın yüzü soğuktur; ölüm insanı unutturur! Sonunda bu savaşı ben kazandım!
Evet, nasıl Firudin? Sonunda senden üstün olabildim; sen yoksun, ben varım…
Sınıfımızın kızları sıra olup Firudin’in arkasından mezarlığa doğru yürüyordu. Onlar da Firudin’in annesi gibi saçlarını açıp omuzlarına dökmüşler; dizlerine vura vura ağlıyorlardı. Erkeklerin yüzünde tanımadığım garip bir keder, bir acı vardı. En yakın arkadaşım Kamran uzaktan beni görmesine rağmen yanıma gelmiyordu. O da ağlıyordu. Birden fark ettim ki, istemesem de ben de duygulanıyordum; gözlerim yaşarıyordu.
Sonra düşündüm ki, aslında Firudin yaşamak için benden daha iyi, daha akıllı ve daha güzeldi.
Onun, bu dünyada yaşaması çevresi için daha anlamlı olabilirdi. Peki neden o yok ve neden ben onun yerinde olmak istiyorum?
Bu istek bende nereden doğdu? Ben neden böyle düşünüyorum? Oysa Firudin sağlığında bana kötülük etmemişti ki, hep onun yerinde olmak istediğim için ters düşmüştük. Param olmadığında cebime para koymuş, yemeğim olmadığında bana yemek almıştı. Neden ben hep onun gibi olmak, sonunda da “O” olmak istemiştim ki? Oysa o, kendisinden başka hiç kimse olmak istememişti; ama ben hep onun yattığı kadınlarla yatmak, onun sürdüğü arabaları sürmek, onun hayatını onun gibi yaşamak istemiştim. Onun başarısını, güzelliğini ve aklını elinden almak istemiştim.
O bana ne yapmıştı ki; her defasında onunla kavga etmek, gözlerini oymak istemiştim; o zaman ağzımda erik tadı varken bu öfke içimde nereden oluşmuştu?
Söz, zamanını bulur!
Firudin’in denizde boğulduğu o erik mevsiminden sonra artık ağzımın tadı yok.
Ekşiyle tatlıyı ayırt edemiyorum. Ağzımın tadı da sanki Firudin’le birlikte denizde kayboldu; derler ya, her giden senden bir şey götürür. Acaba neden o erik mevsiminde ben değil de Firudin boğuldu?
Belki de denizde boğulmak, ağzının tadını kaybetmekten daha iyidir!…
#Əkbər GOŞALI #Orhan FİKRETOĞLU #KızılcıkŞerbeti #Arjantin'de 7.4 #KONSANTRASYON #Ankara #Osmanlı #BugünGünlerdenGalatasaray #AKŞAM #Dünyanın #garanti #Haber Odak #BTGSondakika #İran Ligi'nde #Oaka #Euroleqgue #Tebrikler Kızıl Kurtlar #Alkol #Skandal #Farslar #çöktü #GenelAf #Seçim #StajÇırakHuzurBulsun #TEKNOFEST #Devletimiz Umut Olsun #LGBT