9311,88%-2,19
38,85% -0,32
44,87% -0,99
4344,50% 1,44
6989,75% 1,74
2 Makale
Birinci Dünya Savaşı'nda silahlı Ermeni birlikleri
Ekim 2014’te Moskova’da, Karadeniz-Hazar Bölgesi Sosyal-Siyasi Araştırma Enstitüsü ile Ermenistan Ulusal Arşivleri’nin işbirliğiyle hazırlanan “Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler (1914-1918)” adlı kitabın tanıtımı yapıldı. Ermeniler bu kitapta Çarlık Rusyası ve İtilaf ülkelerine ne kadar “sadık” olduklarını göstermeye çalışmışlardır. Böylece Osmanlı Türkiye'sine karşı işgal faaliyetlerini teşhir etmiş oldular. Bu kitap Ermeni halkının silahlanarak kendi devletine karşı savaştığını ve bu suç eyleminin Ermeni Kilisesi tarafından yönetildiğini açıkça kanıtlamaktadır.
“Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler” kitabından bir bölümü dikkatinize sunuyoruz.
ERMENİ SORUNU VE ERMENİ EKİPLERİ HAKKINDA NOT
“29 Ekim 1915, Tiflis.
1912 Balkan Savaşı, Türkiye'deki Ermenilerin durumu sorusunu bir kez daha gündeme getirmiş ve konuyu daha da keskinleştirmiştir.
Rusya ve Almanya konuya yoğun ilgi gösteriyor. Fakat Ermeniler tam bir ittifakla hemen ve her yerde Rusya'ya yöneldiler ve uzun zamandır acı çeken Türk Ermenilerinin kaderinin belirlenmesi için umutlarını ona bağladılar.
Doğu'daki Hıristiyanların asıl koruyucusu olan Rusya'ya, reformları gerçekleştirme yönündeki çabalarından dolayı tüm Ermeni halkı derin şükranlarını sundu.
Savaş kaçınılmaz hale gelince, önde gelen Ermeni çevrelerinin açıkça dile getirdiği ruh hali karşısında, Türkiye'nin ezilen vilayetlerinden Çetnik örgütlerinin liderleri ve bireysel gönüllüler, Kafkasya'nın dört bir yanından akın etmeye başladılar.
Ermeni halkı, sınırın bu ve öbür yakasında, kesin olarak kendi konumunu belirlemiş, kaderini Büyük Rusya'nın iktidarına ve şefaatine emanet etmiş ve şanlı Kafkas ordusunun saflarında kurtuluş (işgal - ed.) savaşına katılmak üzere mangalar örgütlemeye başlamıştır."
Ermeni ideologlarının ermeni halkına yönelik asılsız “soykırım” iddiaları kendi tarih kaynaklarında da açığa çıkıyor.
Eylemler, örgütlenme, savaş biçimi ve Ermeni silahlı haydutlarının çokluğu, Ermenilerin işgalci İtilaf devletlerinin safında savaştıklarını ve silahlı paramiliter oluşumlar oluşturduklarını bir kez daha teyit etmektedir. Yabancı güçlerle birleşip Türk ordusuna ve Türk halkına karşı silahlı mücadele vermek savaş hukukuna göre suçtur ve hiçbir ülke sessiz kalarak bundan kaçınamaz. Türkiye'ye karşı suç işlediler ve sivil halka yönelik etnik cinayetler işlediler. Ermeniler 1915 yılında hak ettikleri cezayı çektiler. Dikkatinize bir kanıt daha sunuyoruz:
"Eylül 1914'ün başlarında gönüllüler için kayıtların açıldığı duyuruldu ve duyurunun hemen ardından avcılar her taraftan, özellikle Türk uyruklulardan akın etmeye başladı; Kafkasyalılar ve Ermeniler aynı anda şanlı ordumuzun saflarını doldurdular. Güney Kafkasya, Quzey Kafkasya, Don'daki Rostov ve Nahçıvan, Kırım ve Besarabya, Hazar Denizi bölgesi ve Türkistan, Romanya ve Bulgaristan, Mısır ve uzak Amerika - her yerden gençler, birliğe katılmak için coşkuyla Tiflis'e doğru çabaladılar. Yukarıda belirtildiği gibi, kısa sürede bir araya getirilen dört birlik oluşturulmasına karar verildi. Ancak avcılar gelmeye devam etti ve akışı özel bir yayınla durdurmak gerekiyordu. İdari komitesiyle Ulusal Büro, birliklerin örgütlenmesi ve ikmaliyle ilgilendi. Ekim ayının ikinci yarısında, birlik yürüyüşe hazırdı.
Birinci mangada 1200 kişi, ikinci mangada 382 kişi, üçüncü mangada 430 kişi, dördüncü mangada 470 kişi, yedek mangada ise yaklaşık 600 kişi olmak üzere toplam 3000'in üzerinde kişi bulunuyordu.
1. Bölük, son Balkan Savaşı sırasında Bulgar ordusu saflarında savaşan ve başarılarından dolayı subay rütbesi alan tanınmış deneyimli Çetnik lideri Andranik'in komutası altındaydı. Bu kafile 23 Ekim’de Culfa’dan Hoi’ye geldi.
2. Bölük, Rus Ermenilerinden deneyimli bir Çetnik olan Dro komutasındak 24 Ekim günü İqdırdan Tapariz geçidine doğru hareket etti.
3. Takım Türk tebaasından sevilen xumbapet Amazasp komutasındaki 1 Kasım'da Alaşkert vadisine doğru yola çıktı.
4. Bölük, Özellikle Efrem'in İran'daki askeri yaşamında yoldaşı olarak ünlenen ve Efrem'in ölümünden sonra onun yerine geçen eski bir Çetnik olan Keri komutasında Sarıkamış'tan Ahveran ve Hoşab'a doğru ilerledi.
Bu müfrezelerin savaş faaliyetleri, onları saran heyecan nedeniyle, doğal olarak, hemen çok yoğun bir şekilde gelişti.
İlk iki ayda tüm mangalarda 156 ölü, 743 yaralı, hasta ve uzuvları donmuş halde bulunuyordu; böylece manganın 1/3'ü kaybedildi”.
Ermeni liderlerin Türkiye konusunda Avrupa ülkeleriyle yaptıkları hain anlaşmalar
27 Ekim 1916'da Picot, Sykes (Sykes-Picot Antlaşması, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya İmparatorluğu ve Fransa arasında yapılan, daha sonra Rusya'nın da katıldığı Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır. Antlaşma 1917'de Rusya'da iktidarı ele geçiren yeni Sovyet Hükümeti tarafından ifşa edilmiştir.- ed.) ve Nubar Paşa (Ermeni kökenli Mısır devlet adamı, Mısır'ın ilk başbakanı. Mısır'daki ve tüm Spur'daki Ermeni cemaatinin sosyal, politik ve kültürel yaşamında önemli rol oynamıştır (Ermeni diasporası - ed.) Doğu Lejyonu'na Ermeni gönüllülerin katılımına ilişkin anlaşma imzalandı.
Sonuç olarak karar verildi:
1. Gönüllüler ne Fransa'da ne de başka bir Avrupa cephesinde savaşmayacak, sadece Türk Asya'sına çıkarak onların ezeli düşmanlarına karşı savaşmak ve anavatanlarını kurtarmak için kullanılacaklardır.
2. İtilaf Devletleri'nin zaferinden sonra Fransa'nın, kendi himayesi altında olacak olan Kilikya'ya özerklik tanıması zorunludur.
3. Nubar Paşa'nın Mısır'daki oğluna göndereceği aşağıdaki telgrafın, Dışişleri Bakanlığı tarafından şifreli olarak Kahire'deki Arekel Bey Nubar'a gönderilmesi.
"Gönüllüler konusunda 6 Ekim tarihli mektubumla ilgili olarak, İtilaf Devletleri'nin zaferinden sonra ulusal umutlarımızın tatmin edileceğine dair resmi güvenceler aldıktan sonra, yukarıda belirtilen mektupta belirtilen tedbirlere ve gerekli görülecek diğer tüm tedbirlere uyulması kaydıyla, mümkün olduğu kadar çok gönüllünün toplanmasına yardımcı olmak ve kolaylaştırmak için tedbirler almanız talimatını veriyorum. Sayın Pico ve Sir Mark Sykes bu noktalarda tam bir mutabakat içinde olduklarını teyit ediyorlar”
Bütün bunlardan sonra "Ermeni halkına yönelik soykırım"ın en açık şekilde iddia edilmesi nasıl mümkün olabilir? Ermeni mantığına göre düşman saflarında yer alarak öldürebilirler, katliamlar yapabilirler, savaşa bilirler ve Türkler buna katlanmak zorunda olmalıdır.
Ermeni tarafında arkadan işlenen suçların ve terör ve sabotajların önüne geçmek amacıyla Türk hükümeti, onları askeri çatışma bölgesinden ülkenin iç kesimlerine nakletme kararı almak zorunda kaldı. 28 Mayıs 1915'te güvenlik güçlerinin himayesinde yeniden yerleşim çalışmaları başladı. Aynı zamanda, yeniden yerleşim çalışmaları şartları askeri çatışma bölgesinin dışında yaşayan Ermeniler için geçerli değildi.
Resmî Osmanlı istatistiklerine göre imparatorluktaki Ermeni nüfusu 1915 yılında 1.295.000 olarak tahmin ediliyordu. Ermeniler her yıl 24 Nisan'ı "Soykırım Günü" olarak anıyorlar. 1915 yılında Türklerin 1,5 milyon Ermeni'yi katlettiği iddia ediliyor. Nitekim o gün İçişleri Bakanı, Ermeni komitelerinin İstanbul ve diğer şehirlerdeki merkezlerinin derhal kapatılması, liderlerinin tutuklanması ve belgelerine el konulması emrini vermişti. 2.345 Ermeni vatana ihanet suçundan gözaltına alındı. Ancak ilginç olan, Ermenilerin bu emri en başından beri biliyor olmalarıdır. Eçmiadzin Katolikosu, 22 Nisan'da ABD Başkanı'na Ermenileri "Türk fanatizminin zulmünden" korumasını isteyen bir telgraf gönderdi. Telgraf, 24 Nisan'da, yani emrin verildiği gün Beyaz Saray'a ulaştı. Ermeniler aslında 24 Nisan'ı "Soykırım Günü" olarak kutluyorlar çünkü iskân kararının ardından, kendi devletlerini kurmak istedikleri 6 bölgede zaten azınlıkta olan Ermenilerin sayısı en aza indirilmişti. Başka bir deyişle, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında bir Ermeni devleti kurma hayalleri gerçekleşmedi.
Oysa gerçekte hem Rusların Doğu Anadolu'yu işgali sırasında, hem de 1917 ihtilalinden sonra Rus birliklerinin geri çekilmesi sırasında Ermeniler silahlarına el koyarak Türklere karşı soykırım yapmışlardır.
29 Aralık 1917’de Sovyet Rusya Hükümeti “Türk Ermenistanı” hakkında bir kararname kabul etti. Eğer Türkiye'de Ermenilere karşı etnik temizlik politikası yürütülüyor olsaydı, Rus hükümetinin böyle bir karar alması gülünç olurdu. Bu kararname Ermenilerin Türk topraklarında devlet kurma iştahını daha da artırdı. 1918-1920 yıllarında Ermeniler, Erzurum'dan başlayarak Erivan vilayetini de içine alan geniş bir alanda zaman zaman Türklere karşı soykırım uyguladılar. Taarruza geçmek zorunda kalan Türk ordusu, bu toprakları Ermeni silahlı kuvvetlerinden temizledi.
Acaba Ermeni araştırmacılar o dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nda kaç Ermeni'nin yaşadığını, kaçının hayatta kaldığını netleştirebildiler mi?
1914 yılında, “Rus Coğrafya Cemiyeti Kafkas Dairesi Haberleri” dizisinin XXII. cildinin 2. sayısının derlemesinde, A. Arakelian’ın, 22 Mayıs 1913’te adı geçen cemiyetin genel toplantısında okuduğu “Küçük Asya Ermeni Nüfusunun İstatistikleri” başlıklı raporunun metni yayımlandı. İlginç olan, Ermeni yazarların hayali soykırımı konu edinen eserlerinin hiçbirinde A. Arakelyan’ın yukarıda sözü edilen makalesine atıfta bulunmamalarıdır. Sebebi açıktır. Gerçek şu ki, A. Arakelian 1913 yılında bu makaleyi yazdığında henüz Birinci Dünya Savaşı başlamamıştı ve o, Hıristiyan misyonerlerin bir gün Türkiye'de Ermenilerin "kitlesel imhası" yapıldığını iddia edeceklerini hayal bile edemiyordu.
A. Arakelyan, 1912 yılında Balkanlar’da savaşın başlamasının ardından “Ermeni meselesi”nin yeniden gündeme geldiğini yazıyor. Türk tarafı bu dönemde Ermeni nüfusunun, Ermenilerin yaşadığı topraklarda ıslah çalışmaları yapmaya yetmediğini ileri sürmüştür. Bunun üzerine Türkiye Ermeni Patriği, Ermenilerin sayısına ilişkin daha kesin istatistikler sundu (Ermenilerin genellikle kiliselerde listeye dahil edildiğini hatırlatalım). Bu istatistiklere göre yukarıda sıralanan altı bölgedeki Ermenilerin toplam sayısı 1.018.000 kişidir. Makale yazarı, bu bölgelerde yaşayan Ermenilerin sayısına, Kilikya'da (yani Adana ve Helep bölgelerinde), ayrıca İstanbul'da ve Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer bölgelerinde yaşayan Ermenilerin sayısını da eklersek, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni sayısının büyük olasılıkla 1,5 milyona ulaşabileceğini belirtmektedir.
Gerçekte bu rakamlar Ermeni Patriği tarafından da önemli ölçüde abartılmıştı. Bütün resmi veriler, Birinci Dünya Savaşı arifesinde Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaklaşık 1,3 milyon Ermeni'nin yaşadığını doğrulamaktadır.
Savaş öncesi Türkiye'de yaşayan 1,3 milyon Ermeni'nin, bu sayılardan yabancı ülkelere göç eden Ermenilerin sayısı çıkarılarak ne kadar kayıp verdiği tespit edilebilir. Savaş öncesi ve sonrasında yabancı ülkelere göç eden Ermenilerin sayısına ilişkin istatistikler şöyledir: Rusya'ya (Güney Kafkasya dahil) - 420 bin, Fransa'ya - 35 bin, Kanada'ya - 1244, ABD'ye - 34136, Yunanistan'a - 42200, Bulgaristan'a - 15 bin, Kıbrıs'a - 2500 ve diğer Avrupa ülkelerine - yaklaşık 50 bin. ABD'de yaşayan Ermeni tarihçi Richard Hovannisian, savaştan sonra Suriye'de 100 bin, Lübnan'da 50 bin, Ürdün'de 10 bin, Mısır'da 40 bin, Irak'ta 25 bin, İran'da 50 bin Ermeni göçmenin kayıtlara geçtiğini yazıyor. Bu rakamları topladığınızda 875 bin kişi çıkıyor. Ve bu rakama Türkiye'de kalan Ermenilerin sayısını yani 123 bini de eklersek, geriye sadece 998 bin kişi kalıyor.
Bunun sonucunda resmi olmayan verilere göre yaklaşık 100 bin Ermeni, Kürt, Süryani ve Türkmen kimliğiyle ülkede kaldılar. Bu, 1,3 milyon Ermeni'den yaklaşık 1,1 milyonunun hayatta kaldığı anlamına geliyor.
Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, Osmanlı arşivlerine dayanarak, göç döneminde yollarda kendilerine yönelik saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısının yaklaşık 8,5 bin kişi olduğu sonucuna vardı. Geriye kalan Ermeniler ise Türklere karşı silahlı mücadelede öldürüldüler.
1919 yazında, Paris Barış Konferansı sırasında, ABD Başkanı Woodrow Wilson, Fransa'daki ABD Genelkurmay Başkanı General James Harbord başkanlığında, Ermenilerin "Batı Ermenistan" olarak adlandırdıkları topraklardaki ve Güney Azerbaycan'daki durumu incelemek üzere bölgeye özel bir heyet gönderdi. Bölgede araştırma yapan Harbord Heyeti, 16 Ekim 1919'da ABD Senatosu'na sunduğu raporda, Karadeniz'den İran sınırına kadar olan bölgeyi gezdiğini, ancak Ermenilerin iddialarını haklı çıkaracak tek bir bulguya bile rastlamadığını yazıyordu. General Harbord'un bu raporu, Doğu Anadolu'da Ermenilerin hiçbir zaman çoğunluk oluşturmadığını ve soykırıma uğramadığını teyit ediyordu. Harbord, misyonun Ermeni zulmünden kaçan Türklerle yollarda sık sık karşılaştığını yazmıştır.
O döneme ait belgeler, Osmanlıların 1,5 milyon Ermeni'yi yok ettiği iddiasının tamamen saçma olduğunu gösteriyor.
Kurban VAHİDOV. Türk Dünyası Dayanışma və Yardımlaşma Təşkilatı Azərbaycan Ölkə Başqanlığının Mətbuat və İnformasiya üzrə Başqan Yardımçısı. Araşdırmaçı-yazar